Yapay Zeka Atom bombasından daha mı tehlikeli? Transhümanizm..
Mehmet Ömür
Bu sorunun kesin cevabını vermek şu an itibariyle mümkün görünmüyor. Transhümanizm, insan durumunu geliştirmek ve iyileştirmek amacıyla teknolojinin ve bilimin kullanılması fikrini merkezine alan bir düşünce akımıdır. Bu akım, genetik mühendisliği, biyoteknoloji, yapay zeka ve nöroteknoloji gibi alanlarda yapılan ilerlemelerin insanların fiziksel ve zihinsel yeteneklerini geliştirebileceğini savunur. Transhümanistler, yaşam süresinin uzatılması, hastalıkların ortadan kaldırılması, insan zekasının ve duyusal algının geliştirilmesi gibi konulara odaklanırlar.
Transhümanizmin temel amacı, insanların mevcut biyolojik sınırlamalarını aşarak daha fazla özgürlüğe, sağlığa ve genel anlamda yaşam kalitesine ulaşmalarını sağlamaktır. Bu düşünce akımı, etik ve felsefi soruları da beraberinde getirir. Transhümanizmin eleştirmenleri, bu tür teknolojik gelişmelerin insanlığın temel doğasını ve toplumsal eşitliği tehdit edebileceğini savunurken, destekçileri insan yaşamının iyileştirilmesinin önemli fırsatlar sunduğunu vurgularlar.
Atom bombasının tahrip edici etkisi ile günümüz teknolojik gelişmeleri arasında bir paralellik kurmak olası. Michel Onfray ve Eric Zemmour arasındaki münazara şeklindeki bir tartışmada, kültürel değişim yerine teknolojik ilerlemelerle yönlendirilen ‘transhüman’ bir çağın başlangıcını görüyoruz.
Michel Onfray ve Eric Zemmour arasında 2021 yılı sonlarındaki tartışma, her iki düşünürün de birçok inancı paylaşmalarına rağmen, Zemmour’un radikal tutumunun, gereken nüansı sağlama konusunda bir engel oluşturduğu bir etkileşimdi. Bu durum, Onfray’ın, Zemmour ile ortak bazı fikirleri paylaşmasına rağmen (kısaca; egemenlikçilik, cumhuriyetin kaybedilen bölgeleri ve İslamcılığın yükselişi gibi konular) ve onun parlaklığından etkilenmesine rağmen, Zemmour’un düşüncelerinin radikal bir biçimde sabitlendiğini fark etmesiyle herhangi bir sonuca ulaşamadı.
Bu tartışma, iki entelektüelin fikirlerinin çarpışması açısından önemli olsa da, anlamlı bir diyalogdan ziyade, farklılıkların ve karşıt görüşlerin öne çıktığı bir etkileşim oldu.
Kaliforniyalı transhümanistlerin hayallerinde insan nöronlarıyla YZ’yi birleştirme gibi hedefler vardır. Bazıları ise sanal gerçeklikler yaratma ve zenginler için ölümsüzlüğe ulaşma gibi iddialı hayalleri de akıllarından geçirmiyor değiller. İnsanlığın dünyamızı anlama ve bilgi birikimimizi ilerletme arzusu da bu hayallere dahil. Atom bombasının “babası” olarak bilinen Robert Oppenheimer bilinir. Oppenheimer’in bilimsel keşfin ahlaki sorumlulukları hakkında çok çelişkili duyguları vardır. O da başka bir yazının konusu olsun diye düşünüyorum ama buna rağmen bu konuyla ilgili bir dip notu aşağıya koyuyorum.
Transhümanizmin etik ve varoluşsal zorluklarını anlamak çok kolay. İnsanlığın, atom bombasının yaratıldığı zamanki gibi, radikal bir şekilde insan varoluşunu ve ahlakını yeniden tanımlayabilecek bir dönemeçte olduğunu düşünülebilir.
Teknolojik ilerlemelerin olası sonuçları ve etkileri hakkında halkı bilgilendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bence insanlığın şu anda izlediği yol atom bombasının atıldığı dönemdeki gibi tehlikeli bir yol. Bunun farkına varmak ve yanlış yollara sapmamak adına tartışmak şarttır. Yapay zekanın insan hayatını kolaylaştıran yönleri dışında tehlikeli olabilecek taraflarını da göz ardı etmemek gerekir. Bu konudaki tartışmaları genişletebilecek ikinci bir dip da yine aşağıda eklidir.
PS1:
Robert Oppenheimer, atom bombasının baş mimarı olarak bilinir ve bilimsel keşfin ahlaki sorumlulukları hakkında çelişkili duyguları yaşamış bir bilim insanıdır. Bu çelişkili duygular, özellikle Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombalarının atılmasının ardından daha belirgin hale gelmiştir. Oppenheimer’ın bu konudaki duygularını anlamak için, onun kariyerindeki ve hayatındaki bazı önemli noktalara bakmak faydalı olacaktır:
- Bilimsel Başarı ve Savaşın Gerçekleri: Oppenheimer, Manhattan Projesi’nin bilimsel lideri olarak atom bombasının geliştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu, olağanüstü bir bilimsel başarıydı, ancak aynı zamanda savaşın yıkıcı sonuçlarını da beraberinde getirdi. Bombanın kullanılmasının ardından yaşanan insan kayıpları ve yıkım, Oppenheimer’da derin bir pişmanlık ve ahlaki ikilem yaratmıştır.
- “Ben ölümün tanrısıyım” Sözü: Ünlü bir anekdotta, Oppenheimer’ın Bhagavad Gita’dan bir alıntı yaparak “Şimdi ben ölümün tanrısıyım, dünyaları yıkan” dediği belirtilir. Bu, onun yarattığı silahın gücünün farkında oluşunu ve bu gücün ahlaki sonuçlarını derinden hissettiğini gösterir.
- Sonraki Yaşamı ve Nükleer Silahlar Konusundaki Tutumu: Savaş sonrası dönemde, Oppenheimer nükleer silahların kontrolü ve sınırlanması konusunda önemli bir savunucu haline gelmiştir. Bu, onun bilimsel araştırmaların ahlaki ve insani sonuçları üzerine yoğun bir şekilde düşündüğünü gösterir.
- Hükümetle İlişkiler ve Siyasi Görüşleri: Oppenheimer’ın savaş sonrası yıllarda ABD hükümeti ile ilişkileri gerginleşmiştir. Özellikle nükleer silahlanma yarışında daha ılımlı bir yaklaşımı savunması ve bazı siyasi görüşleri nedeniyle eleştirilere maruz kalmıştır.
Oppenheimer’ın bu çelişkili duyguları, bilimin insanlık üzerindeki etkilerini düşünen her bilim insanı için önemli bir ders niteliğindedir. Bilimin harika keşifler yapabilme gücüne karşılık, bu keşiflerin ahlaki ve etik sonuçları üzerine derin bir öz eleştiri ve sorumluluk duygusu gerektirir.
PS2:
Son zamanlardaki bir çok gelişmeler ve müdahaleler, insanlığın geleceğini etkileyecek önemli konuları temsil ediyor. Bu konuların etkileri karmaşık ve çok yönlüdür ve gelecek nesilleri büyük ölçüde etkileme potansiyeline sahiptir. İşte bazı olası etkiler:
- Sağlık ve Biyoteknoloji: CRISPR-Cas9 gibi genetik düzenleme teknolojileri, genetik hastalıkların tedavisinde büyük umutlar sunsa da, etik ve güvenlik sorunlarına yol açabilir. Genetik mühendislik, insan vücudu üzerinde potansiyel olarak kalıcı etkilere sahip olabilir. Bu teknolojilerin nasıl kullanılacağı ve düzenlenecek genetik kodun hangi amaçlarla değiştirileceği önemli bir tartışma konusudur.
- Yapay Zeka ve Endüstri 4.0: Otomasyon, yapay zeka ve endüstri 4.0, iş dünyasını ve işgücünü kökten değiştirebilir. Daha fazla iş otomasyonu, bazı sektörlerde iş kaybına yol açabilir, ancak yeni iş fırsatları ve verimlilik artışları da getirebilir. Bu teknolojilerin eğitim, beceri geliştirme ve işgücü hazırlığı gereksinimlerini değiştireceği önemli bir konudur.
- Metaverse: Sanal dünya ve metaverse kavramları, sosyal etkileşimleri ve eğlenceyi dönüştürebilir. İnsanların daha fazla zamanlarını sanal dünyalarda geçirmesi, fiziksel dünya ile sanal dünya arasında dengeyi zorlayabilir. Bu, insan ilişkileri, zihinsel sağlık ve toplumsal dinamikler üzerinde etkiler yaratabilir.
- Transhümanizm: Transhümanizm, insanların biyolojik sınırlarını aşma amacını taşıyan bir felsefi yaklaşımdır. Bu, insanların ömrünü uzatma, zihinsel kapasitelerini artırma ve fiziksel yeteneklerini geliştirme potansiyelini içerir. Ancak bu tür gelişmeler, eşitsizlikleri derinleştirebilir ve etik sorunlar yaratabilir.
- Küresel ve Dijital Dönüşüm: Küreselleşme ve dijital dönüşüm, dünya ekonomisini ve kültürel dinamikleri büyük ölçüde değiştirebilir. Bu, işbirliği ve rekabetin yeni biçimlerini ortaya çıkarabilir ve toplumsal dengeleri etkileyebilir.
Tüm bu gelişmeler ve müdahaleler, toplumların bu yeni gerçekliklere nasıl uyum sağlayacakları, etik kuralları nasıl belirleyecekleri ve bu teknolojileri nasıl kullanacakları konularında önemli soruları gündeme getiriyor. Gelecek nesillerin etkilenmemesi düşünülemez nedenle bu konuların dikkatlice düşünülmesi ve tartışılması gerekmektedir. Bilim, teknoloji ve toplum arasındaki dengeyi koruma çabaları, bu gelişmelerin daha olumlu sonuçlar doğurmasına yardımcı olabilir.bu nedenle bu konuların dikkatlice düşünülmesi ve tartışılması gerekmektedir. Bilim, teknoloji ve toplum arasındaki dengeyi koruma çabaları, bu gelişmelerin daha olumlu sonuçlar doğurmasına yardımcı olabilir.
,