Lısa’s GRYPHON art&travel

Italy 2024 Workshops and Retreats

Artists’ Retreat – 10 days in Bella Toscana

April 28 – May 7, 2024

Click here for details. Click here to register. Click here to meet your hostess.

Mehmet Ömür’s Photography, iPhoneography, and Beyond

May 10 – 20, 2024

Click here for details. Click here to register. Click here to go to Mehmet’s website. (Please use the translate button on the bottom left corner of his web page, for translation options)

 

Roxanne Steed’s Capturing Tuscany in your Sketchbook

June 2-12, 2024

Click here for the details. Click here to register. Click here to go to Roxanne’s website.

 

Artists Retreat – a self-directed time for creating, hosted by Lisa Statkus

July 13 – 20, 2024

Click here for details. Click here to reserve your space.

 

* Artists Retreat Florence Supplement – an optional 4 days prior to the Artists Retreat above

July 9 – 12, 2024

Click here for details. Click here to add to your Artists Retreat registration.

 

Postmodernizm ve Toplumun Dönüşümü

Postmodernizm ve Toplumun Dönüşümü

 

Postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında filizlenen bir felsefi akımdır ve birçok toplumsal, kültürel ve entelektüel değişimin bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Bu felsefi perspektif, geçmişteki büyük anlatılara, evrensel gerçeklere ve katı ideolojilere olan güvenin erozyona uğradığı bir dönemde şekillenmiştir. Postmodernizm, bireysel deneyim, çoklu gerçeklikler ve belirsizlik üzerine odaklanarak, geleneksel düşünce kalıplarını sorgulamış ve dönüştürmüştür.

Birçok açıdan postmodernizm, toplumun dönüşümünü yansıtır. Bu dönüşüm, kültürel ve teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bilgiye hızlı erişim, küresel iletişim ve dijital medya gibi faktörler, insanların dünyayı algılama şekillerini değiştirmiştir. İnsanlar artık bilgiyi paylaşma, farklı bakış açılarına maruz kalma ve karmaşık sorunları ele alma kapasitelerine sahiptirler. Bu da toplumsal değişimin temelini atmıştır.

Postmodernizmin bir özelliği olan çoklu gerçeklikler ve bakış açıları, toplumsal çeşitliliği kutlamış ve farklı perspektifleri değerli kılmıştır. Bu, toplumun daha önce görmezden geldiği veya bastırmaya çalıştığı seslere ve deneyimlere daha fazla yer açmıştır. Postmodernizm, bu şekilde toplumun daha adil ve katılımcı bir yapıya doğru evrilmesine katkıda bulunmuştur.

Ancak, postmodernizmin getirdiği bu dönüşümün bazı tartışmalı yönleri de vardır. Bazı eleştirmenler, postmodernizmin gerçekliği belirsizleştirerek nesnel gerçeklikten kaçındığını ve bu durumun toplumsal sorunların çözümünü zorlaştırdığını iddia etmektedirler. Ayrıca, bazıları postmodernizmin normları ve değerleri sorgulamak yerine her şeyin göreceli olduğu bir anlayışı teşvik ettiğini ve bu durumun toplumsal bağları zayıflattığını savunmaktadır.

Sonuç olarak, postmodernizm toplumun dönüşümünde önemli bir rol oynamıştır. Bu felsefi akım, geleneksel düşünce kalıplarını sarsmış, çoklu gerçekliklere ve bakış açılarına odaklanmış ve toplumsal çeşitliliği kutlamıştır. Ancak, postmodernizmin getirdiği değişikliklerin bazı olumlu ve olumsuz yönleri vardır ve bu yönler üzerine düşünerek, toplumun gelecekteki dönüşümünü şekillendirmek için bilinçli kararlar almalıyız.

 

Sanatta Postmodernism

 

Postmodernizm, sanat alanında da önemli bir etki yaratmış bir felsefi ve kültürel harekettir. Sanatta postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında geleneksel sanat normlarına ve sınırlarına meydan okuyan bir yaklaşımı temsil eder. İşte sanat alanında postmodernizmin ana özellikleri:

  1. Çeşitlilik ve Karışım: Postmodern sanat, farklı sanat formlarını, tarzlarını ve malzemelerini bir araya getirme eğilimindedir. Sanatçılar, farklı dönemlere ve kültürlere ait öğeleri karıştırarak yeni ve karmaşık eserler yaratırlar.
  2. Değişkenlik ve Geçicilik: Postmodernist sanat, sabit kurallara ve normlara karşı gelir. Sanatın geçici, değişken ve sürekli dönüşen bir olgu olduğunu vurgular. Bu, sanatın sabit bir anlamı olmadığı anlamına gelir ve izleyicilerin yorumlarına açık bir şekilde tasarlanmış eserlerle sonuçlanabilir.
  3. Metafor ve İroni: Postmodernist sanat, sıkça metaforlar ve ironi kullanır. Sanatçılar, toplumsal, politik veya kültürel mesajlarını örtük bir şekilde iletebilirler. İzleyiciye düşen, bu mesajları çözmek veya yorumlamaktır.
  4. Popüler Kültürün İncelenmesi: Postmodern sanat, popüler kültürü ve tüketim kültürünü sıklıkla ele alır. Sanatçılar, reklamlar, çizgi romanlar, filmler ve diğer popüler medya öğelerini sanatlarına dahil edebilirler.
  5. Açık Anlatım ve Zıtlıklar: Postmodernist sanat, açıkça anlatılmayan veya karmaşık mesajlar içerebilir. Aynı anda hem çelişkileri hem de farklı bakış açılarını kabul edebilir. Bu, izleyicilerin düşünmeye ve sorgulamaya teşvik edilmesini amaçlar.
  6. Dekonstrüksiyon: Postmodernizm, geleneksel sanat formlarını ve yapıları dekonstrüksiyon yöntemiyle parçalayabilir. Bu, eserlerin parçalarının yeniden düzenlenmesi veya geleneksel sanat kurallarının bilinçli olarak ihlal edilmesi anlamına gelir.
  7. Kişisel İfade: Postmodernist sanat, sanatçının kişisel ifadesini vurgular. Sanat eserleri, sanatçının kendini ifade etme biçimi olarak görülür ve bu nedenle bireysel ve özgün olma eğilimindedirler.

Postmodern sanat, karmaşık ve çeşitli bir alanı temsil eder ve sıklıkla tartışma konusu olur. Sanatta postmodernizmin bu özellikleri, sanatın sınırlarını genişletirken, izleyiciye daha fazla özgürlük ve katılım olanağı sunar. Bu nedenle, postmodernist sanatın anlamını çözmek ve yorumlamak izleyiciye bırakılan önemli bir görevdir.

Postmodern sanatçılar kimlerdir?

Postmodern sanat, birçok farklı sanatçı tarafından temsil edilmiş bir akım olduğu için belirli bir grup sanatçıdan ziyade çok sayıda sanatçıdan etkilenmiş ve çeşitli ifade biçimlerine sahiptir. İşte postmodernizmi etkileyen ve temsil eden bazı önemli sanatçılar:

  1. Andy Warhol (1928-1987): Pop art akımının önde gelen temsilcilerinden biri olan Warhol, ünlü resimleri ve sanat ürünleriyle popüler kültürünü ve tüketim toplumunu eleştiren eserler yaratmıştır.
  2. Jean-Michel Basquiat (1960-1988): Basquiat, sokak sanatının önemli bir figürü olarak kabul edilir ve karmaşık resimleri ve metinleriyle toplumsal sorunları ve kimlik meselelerini ele almıştır.
  3. Cindy Sherman (1954-günümüz): Sherman, fotoğraflarında farklı karakterler ve roller üstlenerek kimlik, cinsiyet ve toplumsal normlarla ilgili soruları gündeme getirmiştir.
  4. (1945-günümüz): Kruger, güçlü mesajlar içeren büyük ölçekli metin ve görsel kombinasyonlarıyla toplumsal cinsiyet, tüketim kültürü ve medya manipülasyonu konularına odaklanmıştır.
  5. David Hockney (1937-günümüz): Hockney, dijital teknolojileri ve geleneksel resmi birleştirerek dikkat çekici çalışmalar üretmiştir. Perspektif ve görsel deneyim konularına ilgi göstermiştir.
  6. Robert Rauschenberg (1925-2008): Rauschenberg, karmaşık kolajları ve kombinasyonlarıyla döneminin kültürel karmaşıklığını ve çeşitliliğini yansıtmıştır.
  7. Jenny Holzer (1950-günümüz): Holzer, kamusal alanlarda metinleri ve ışık yansımalarını kullanarak toplumsal ve siyasi mesajları iletmektedir.
  8. Damien Hirst (1965-günümüz): Hirst, ölüm, tüketim ve değer kavramları üzerine çalışan ve deneysel sanat eserleri yaratan bir sanatçıdır.

Bu sadece postmodernizmi etkileyen bazı sanatçılar ve eserlerin küçük bir örneğidir. Postmodern sanat, çeşitlilik ve esneklik açısından zengin bir akımdır ve birçok sanatçının farklı yaklaşımları içerir. Bu sanatçılar, postmodernizmin temel özelliklerini yansıtan çalışmalarıyla tanınmışlardır.

 

Bazı sanatçılar başarılıdır da bazıları neden değildir?

 

Neden bazı sanatçılar başarılıdır da bazıları değildir?

Sanatta başarının ölçütleri çeşitlilik gösterir ve özneldir. Bazı sanatçılar kişisel tatmin ve yaratıcı ifadeyi önem verirken, diğerleri tanınma ve onay arayışındadır. Sanat dünyasında geleneksel başarı ölçütlerini şu şekilde sıralayabiliriz; galerilerde görünmek, müzelerde sergilenmek, eserin satışları, müzayede piyasasına var oluş ve koleksiyonerlerin eserlere ödediği değerler. Bu ölçülebilir başarılar, sanat dünyasındaki bazı etkenler ve ağlar tarafından yönlendirilirler.

Sanatçıların keşfi, farklı bireyler ve kurumlar tarafından gerçekleştirilir. Bazı sanatçılar, esas rollerinin yeteneklerini ifade etmek ve sanat yaratmak olduğuna inanırken, kendilerini keşfetme işini topluma bırakırlar; bazı sanatçılar ise çalışmalarını tanıtmak için sürekli fırsat arayışındadırlar. Sanatçıların sanat dünyasında ortaya çıkmaları, sanat kurumları, galeriler, küratörler, eleştirmenler, koleksiyonerler ve sanatseverler sayesinde olur. Bu kişiler ve kuruluşlar, etkileyici veya değerli buldukları sanatçıları arayıp bulma ve tanıtma rolü üstlenirler.

Sanat dünyasının karmaşık dinamiklerini anlamak için ağ analizi kavramını bilmek gerekir. Bu yolla sanatsal başarının tahmin edilebilmesi mümkün hale gelmiştir. Bir sanatçının erken kariyerini ve çalıştığı kurumları inceleyerek, araştırmacılar gelecekteki başarıları hakkında doğru tahminler yapabilmişlerdir. Anglo-Sakson literatürde Gatekeeper denilen kişi ve kurumlar birbirleriyle olan bağlantıları ve belirli sanatçılara verdikleri önem, bir sanatçının sanat piyasasına erişimini ve başarı şansını belirler.

Sanatçılar için geleneksel olan galerilerde sergi olanağı sağlamaktır, ancak araştırmalar başarının alternatif yollarla da elde edilebileceğini göstermiştir. Alaylı olan ve düşük sosyoekonomik ortamlarda büyüyen bazı sanatçılar, çalışmalarını çeşitli kurumlarda sergileyerek ve sanat dünyasında kendilerine yer açmış ve tanınırlıklarını sürekli arttırarak zirveye çıkmışlardır. Sanatçılar çalışmalarının yer aldığı ağları anlamak ve kullanmak zorundadırlar. Ancak bu şekilde istenilen kitleye ulaşabilirler ve tanınabilirler.

Yetenek, sanatsal başarıda önemli bir faktördür. Olağanüstü yeteneğe sahip sanatçılar genellikle daha kolay üst seviyelere çıkabilir ve sanat dünyasının etkili kişileri tarafından tanınabilir ve desteklenebilir. Yetenek, bir sanatçının çalışmalarının değer görmesini ve takdir edilme şansını artırır.

Sonuç olarak, sanatta başarı şansı çok yönlüdür. Bireysel hedeflere ve bakış açısına bağlı olarak bu şansın oranı değişebilir. Kurumlar ve satışlar aracılığıyla tanınma ve onaylanma nasıl olur?

Bazı özellikler geleneksel başarı ölçütleri olarak kabul edilirken, bazen de kişisel tatmin, yaratıcılık açısından doyum ve toplumda etki yaratabilmek sanatçılar için önemli olabilir.

Paris’in lüks otel zinciri; Bavarez’den Raphael’e

 

Paris’in lüks otel zinciri
Mehmet Ömür
Paris’te lüks otel sektöründe, 3 lüks otel sahibi olan Baverez ailesinin hikayesi ayrı bir yer tutar.
115 yıldır, sürekli otellerine yatırım yapan bu aile tamamıyla bir aile şirketidir. Hikaye, 20. yüzyılın başlarında başlar; 1900’de Regina, 1907’de Majestic ve 1925’te Raphael’in kuran Leonard Tauber, 1944’te vefat ederken, otellerinin kontrolünü zaten sağ kolu ve ortağı olan Constant Baverez’e teslim etmiştir.
O da, lüks konaklama tarihindeki en uzun hikayenin ilk kişisi olarak, aile mirasının sürekliliğini korumuştur. Bugün, grubun başında büyük torunu Madame Véronique Valcke bulunmaktadır.
Véronique Valcke, 2010 yılında Baverez Hotel Group’un CEO’su annesi Françoise Baverez’den görevi teslim almıştır. Aile şirketine ait Paris’te üç lüks otel vardır: Raphaël, Regina ve Majestic Villa Hotel-Spa. Véronique Valcke bir bahar sabahı bize ailesinin tarihini ve otellerinin politikasını uzun uzun keyifli bir sohbetle anlattı.

Anneden kıza devir

Aile şirketinde liderliğin devri doğal bir süreçdir. Otelleri geliştiren aslında dedesidir. Kendisi doktor olmasına rağmen hiç doktorluk yapmamış ve otelleri yönetmiş, geliştirmiştir. Ardından anne Françoise Baverez uzun yıllar boyunca büyük bir tutku ve özveriyle şirketi yönetmiştir. Veronique Valcke, hep otellerimizin ne kadar güzel özellikleri olduğunu görüp bunları inceleyerek büyümüştür. Annesi emekli olmaya karar verdiğinde, geleneği sürdürme sorumluluğunu kızına emanet etmiştir.

2010 yılında Véronique Beauvais-Valcke, annesi Françoise Baverez’in den görevi devralarak otelleri yönetmeye başlamıştır. Her konuda mükemmellik geleneğini devam ettiren dördüncü kuşak temsilcisi olan Valcke, sanat meraklısı ve üç çocuk annesidir. Bizimle, günlük yaşamını ve Baverez grubuna liderlik etmesine yol açan aile anılarını paylaştı.

Otel ve Yönetim

Oteller hepsi tarihi otellerdir. Hôtel Régina kapılarını 1900 yılında açmıştır. Otellerin zengin bir tarihi vardır ve Paris’in cazibesine katkıda bulunmuş, dünyanın dört bir yanından gelen çok önemli konuklarına en lüks konaklama imkanı sunmuşlardır. Bu lüks oteller dönem tarzında dekore edilmiştir ve modernize edilmemiştir. Üç tesisin de tarihi özellikleri özenle korunmaktadır.
Valcke’nin annesi üçüncü kuşağı temsil ediyor. Kendisi tek çocuk olarak dördüncü kuşağa ait. Annesi yönetimi devralması için kendisini zorlamamış. Annesi isteği onun bir otel okuluna gitmesiydi, ancak kendisi iş hukuku ve finans alanında ilerlemeyi tercih etti. Bir hukuk firmasında kariyerine başladığında annesi buna karşı çıkmadı. Ancak 1999 yılında Majestic Hotel için bazı prosedürleri hazırlamasını istedi. Veronique Valcke fırsatı değerlendirdi ve kendisini otelcilik sektörünün içinde buldu, bir daha da ayrılamadı.

Covid-19 pandemisi sırasında ve sonrasında neler oldu

Veronique şöyle söylüyor; “Seyahat edememekten dolayı insanlar hayal kırıklığına uğradı, bu yüzden oteller şimdi sürekli dolup taşıyor. Paris’te hiç bu kadar çok turist görmemiştik. Bununla şikayetçi olsak da, şehrin yeniden hayata dönmesini görmek harika bir şey. Turistik bölgeler kalabalık ve harika! Önemli sorunlardan biri taksiler. Taksi talebi yoğun ve bulmak bazen biraz zor olabiliyor”.

Veronique Beauvais Valcke’nin Otel Yönetimindeki Rolü önemli

Veronique; Finansı yönetiyorum ve şirketimin gelecek beş, on, on beş yıl için bir vizyonu olması gerekiyor” diyor. Otellerin sürdürülebilirliğini sağlamam gerekiyor. Bu gerçekten tüm şirketlerde lider önemlidir. Benim bütün otellerde ayrı ofisim vardır.
Otel finansını yönetmek ve şirketinizin uzun vadeli başarısını sağlamak, özellikle otel endüstrisinde önemli bir rol oynamak başlıca görevlerimdir. Vizyonunuz, karar verme sürecinizi ve stratejik planlamanızı yönlendirecektir.
Otelinizde ofise sahip olmanın önemli kolaylıklar sağlamaktadır. Her sabah Raphaël lobisinden geçmek muhteşem bir duygudur. Otellerinizin işleyişi ve atmosferiyle sürekli bağlantıda kalmanıza sağlar. Bu yakın ilişki, konuk deneyimini birinci elden gözlemlemenizi ve iyileştirmek için bilinçli kararlar almanızı sağlar.
Otel finansınızı yönetirken uzun vadeli bir perspektife sahip olmak da hayati önem taşır. Finansal eğilimleri tahmin etmek, büyüme fırsatlarını belirlemek, riskleri yönetmek ve işin karlılığını ve sürdürülebilirliğini sağlamak işlerim arasındadır. Öngörülü olup uyum sağlayarak, şirketinizi başarıya yönlendirebilirsiniz. Misafirlerle ilgili günlük ortaya çıkabilecek olası zorlukları böylece daha kolay aşabilirsiniz.
Stratejilerimizi sürekli değerlendirmeyi, sektör trendlerini takip etmeyi ve ekibimle işbirliği içinde olmayı çok önemserim. Liderlik için bir kişinin hevesli olması gerektiğini düşünürüm. Bolca fikre sahip olmaklı ve risk alma konusunda bilinçle hareket etmelidir. On fikrimiz olduğunda, dokuzunun çöpe gideceğini ve işe yaramayacağını biliriz. Riskleri denemek, almak gerekiyor. Ancak para kaybetmekten kaçınmak için bu riskleri çok uzun süre denememek gerekir. Bazen inanmakta zorlandığımız fikirlere sahip genç insanları dinlemeyi severiz. Bazen de bunu daha önce neden denemedik? diye kendi kendimize sorarız.
Sonuç olarak, Veronique Beauvais Valcke’nin, Baverez Hotel Group’un CEO’su olarak aile mirasını devralmış ve otel zincirinin başarısını sürdürmeye kararlı olduğu anlaşılıyor. Otel finansını yönetirken uzun vadeli bir vizyonla hareket ederek, sektör trendlerini takip etmeyi önemsiyor. Yenilikçi fikirleri denemeyi seviyor.
Bavarez lüks otel zinciri, halen Paris’in merkezindeki üç tesisle konuklara çok özel bir deneyim sunmaya devam etmektedir.

Ben sadece bir CEO değil, aynı zamanda bir anne olduğumu unutmam. Her kadın gibi, ofise gitmeden önce günün ilk kısmında evimle ilgilenirim. Ardından gelen süreç her gün aynı değildir çünkü randevularım ihtiyacı göre şekillenir.
Annem oteldeki kadın personele önem verirdi. İş başına geldiğimde, otellerin kadın personel açısından oldukça zengin olduğunu fark ettim. Böyle de devam ediyorum.
”Devam etmek” benim sloganım, her zaman ileriye doğru ilerlemeye hareket etmek önemlidir. Annem ve ben tüm personeli adıyla tanırız. Çünkü onlar ailemizin bir parçasıdır.Birlikte eğleniriz ve onlar da burada bizimle birlikte olmaktan mutludurlar. Tüm sorunları için kapımız her zaman onlara açıktır.
Raphael Otel
Raphael Oteli, Paris’in 16. bölgesinde bulunan ünlü 5 yıldızlı bir oteldir. Léonard Tauber ve Constant Baverez tarafından 1925 yılında inşa edilmiştir ve mimari planları André Rousselot’a aittir. Otel, zarif Art Deco tarzı dekorasyona sahiptir ve adını ünlü ressam Raphael’den almaktadır.
Yıllar boyunca, Raphael Oteli Hollywood film dünyasından birçok ünlü konuğu ağırlamıştır. Ava Gardner, Katharine Hepburn, Charles Bronson, Yul Brynner, Henry Fonda, Clark Gable, Grace Kelly, Burt Lancaster, Steve McQueen, Roger Moore, Kirk Douglas, Gary Cooper ve Marlon Brando gibi oyuncular otelin düzenli misafirleri olmuşlardır.
II. Dünya Savaşı sırasında Paris’in Alman işgali döneminde, Raphael Oteli SS, Gestapo ve Wehrmacht’ın yüksek rütbeli subayları için ana konaklama yeri olarak hizmet vermiştir. Bu Alman askeri ve istihbarat personeli için merkezi bir konum haline gelmiştir. Ayrıca, saygın Alman yazar Ernst Jünger bu dönemde Raphael’de ikamet etmiş ve savaş günlükleri için birçok kaydı burada yazmıştır.
Tarihi önemi, lüks ortamı ve tanınmış kişilerle ilişkisi, Raphael Oteli’ni saygın bir kuruluş olarak tanınmasını sağlamıştır.
Regina Otel
Paris’teki Place des Pyramides’te bulunan Regina Oteli, 1900 Dünya Fuarı için açılmıştır. Otelin konumu, 1798’de Napolyon’un Mısır’da kazandığı zaferden adını almıştır. Bina, İkinci İmparatorluk dönemine kadar uzanır ve 1898 ile 1900 yılları arasında inşa edilmiştir.
Regina Otel, Fransa ve İngiltere arasındaki dostane ilişkiyi simgeler. Kraliçe Victoria’ya ithafen adlandırılmıştır. Her zaman iki ülke arasındaki dostane ilişkiyi temsil etmiştir.
Otel, iki aşamalı büyük bir yenileme projesinden geçmiştir. İlk aşama 2014 yazında tamamlanmış, ikinci kanadın yenileme çalışmaları ise 2014 Ekim ayında başlamış ve 29 Eylül 2015’te açılış yapılmıştır. Yenileme maliyeti yaklaşık 17 milyon euro civarındadır.
Kasım 2014’te Bay Piazzi, otelin yeni müdürü olarak atanmış ve tesise yeni bir kan getirmiştir. Ağustos 2015’te Hôtel Regina, Atout France ajansı tarafından olağanüstü kalitesi ve hizmeti nedeniyle beş yıldızla ödüllendirilmiştir.
Majestic Hotel
Majestic Hôtel-Spa, Paris’in 16. bölgesinde, rue La Pérouse’da bulunmaktadır. İlk Majestic Oteli, Baverez grubunun ikinci oteli olarak, 1908 yılında kapılarını açmıştır. 1936 yılında, Fransız hükümeti orijinal Majestic Oteli binasını Savaş Bakanlığı için kullanmak üzere satın aldı. Bu nedenle, otelin yeni bir yere ihtiyacı oldu.
Rue La Pérouse’daki sonradan alınan yeni bina, Şubat 2010’da Hôtel Majestic Villa adıyla açıldı. Ancak, daha sonra adı Majestic Hôtel-Spa olarak değiştirildi ve tesiste sunulan lüks olanakları ve hizmetleri eklendi.

Raphael otelde Veronique Valcke ile yaptığımız bu dostane röportaj için kendisine teşekkür ediyoruz.

Fransa’da Fotoğrafın Kültürel Kurumsallaşması: Kısa Bir Tarih

Fransa’da Fotoğrafın Kültürel Kurumsallaşması: Kısa Bir Tarih

 

Mehmet Ömür

 

Nadar

 

  • 1839 yılında François Arago’nun fotoğrafın icadını duyurmasıyla birlikte Fransız hükümeti fotoğrafın haklarını satın almış ve dünya kültürüne hediye etmiştir.
  • Ancak, fotoğrafın icadından sonra Fransız devleti aktif bir fotoğraf kültürü politikası izlememiş ve fotoğrafın gelişimi daha sonraki yıllara kalmıştır.
  • Fransa’da sanat ve kültür alanında devletin güçlü bir rolü olduğu bilinmesine rağmen, fotoğrafın tam anlamıyla kurumsallaşması Beşinci Cumhuriyet’in başlangıcında gerçekleşmiştir.
  • İlk kültür bakanı André Malraux, fotoğrafçılığa da ilgi duyan bir romancı, denemeci ve sanat teorisyeniydi. Malraux’un çalışmaları, fotoğrafın sanatsal bir ifade aracı olarak daha geniş kitlelere sunulmasını sağlamıştır.
  • Fotoğrafın Fransa’da kurumsallaşması zaman almış ve fotoğraf genellikle bir araç olarak değerlendirilmiştir.
  • Fotoğrafın sanat olup olmadığı konusu 19. yüzyılda tartışılmış ve bazı kişiler fotoğrafı bir endüstri ve sanatın hizmetçisi olarak görmüştür.
  • Fransız kültürel ve siyasi kurumlarının fotoğrafı tam olarak benimsemesi 1970’ler ve 1980’lerde gerçekleşmiştir.
  • Bu dönemde kütüphaneler, sanat müzeleri ve fotoğraf müzelerinde değişiklikler yaşanmış ve fotoğraf festivalleri, konferanslar ve sergiler düzenlenmeye başlamıştır.
  • Musée français de la photographie (Fransız Fotoğraf Müzesi) gibi özel girişimler fotoğrafın tarihine odaklanan müzeler kurmuştur.
  • 1970 yılında Arles’te düzenlenen Rencontres internationales de la photographie, fotoğrafçılığın önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir ve hala düzenlenen bir etkinliktir.
  • Paris’te Paris Photo adlı fotoğraf fuarı ve Maison européenne de la photographie (Avrupa Fotoğraf Evi) gibi kurumlar fotoğrafın tanınmasına katkıda bulunmuştur.
  • Fransız ulusal müzeleri, fotoğraf koleksiyonlarını oluşturma ve sergileme politikalarında değişim yaşamış ve New York Modern Sanat Müzesi gibi örneklerden etkilenmiştir.
  • Fransa Milli Kütüphanesi’nde fotoğraf koleksiyonu 1851’den itibaren oluşturulmaya başlanmış. Ünlü Fransız fotoğrafçılar Nadar ve Atget’nin çalışmaları da Fransız Milli Kütüphanesi’nin fotoğraf koleksiyonunda yer almaktadır.
  • 1925 yılından itibaren Fransa’da fotoğraflar için yasal bir depo gerekliliği getirilmiştir. Bu süreçte Fransız Milli Kütüphanesi’nin fotoğraf koleksiyonu önemli bağışlar ve önemli fotoğraf eserleriyle genişlemiş ve Fransa’da 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarındaki görüntülerin en önemli koleksiyonlarından birini oluşturmuşt
  • 1996 yılında Fransız Milli Kütüphanesi’nin yeni binası açılmış ve daha iyi bir altyapı ve geniş sergi alanları sunarak daha büyük ve düzenli fotoğraf sergilerine ev sahipliği yapmıştır. Bu sergiler genellikle “Mois de la Photo” etkinlikleriyle birlikte düzenlenir ve kütüphanenin geniş fotoğraf koleksiyonundan faydalanılır.
  • Fransız hükümeti, fotoğrafın kültürel kurumsallaşması için 1970’ler ve 1980’lerde önemli adımlar atmıştır. 1975 yılında La Documentation française adlı resmi organ, fotoğrafın kültürel kurumsallaşması için dönüm noktası olarak kabul edilen bir tarih olarak belirtilmiştir.
  • Paris Belediyesi 1978 yılında Paris Audiovisuel’i kurmuş ve aynı dönemde Ulusal Fotoğraf Vakfı da kurulmuştur.
  • Kültür bakanı Jack Lang liderliğinde fotoğrafın kültürel kurumsallaşması için kararlı adımlar atılmıştır. Lang’ın döneminde ulusal kültür bütçesi artmış ve fotoğraf teşvik edilen bir alan haline gelmiştir.
  • 1982 yılında Kültür Bakanlığı’nın başlıca fotoğraf organizasyonu Centre national de la photographie (CNP) kurulmuş ve CNP’nin koleksiyonu ve misyonunu devralan Jeu de Paume, 2004 yılında ana ulusal fotoğraf müzesi olarak açılmıştır.
  • Jack Lang’ın girişimleriyle fotoğrafın Fransa’da kurumsal olarak tanınması ve teşvik edilmesi sağlanmıştır
  • Atget

  •  

Edebiyat ve Fotoğraf ilişkisi

Edebiyat Fotoğraf ilişkisi

 

Mehmet Ömür

 

Edebiyat ve fotoğraf arasındaki ilişki her zaman dikkate değer bulunmuştur. İki sanat formu arasındaki güç dengesini ele alırsak  edebiyatın fotoğraftan önce gelmesinin kronolojik ve teknolojik olarak edebiyatı öne çıkardığı gerçeği anlaşılabilir. Fotoğrafın edebiyatla ilişkisi genellikle edebiyatçılar tarafından anlatılmış ve “edebiyat ve fotoğrafçılık” çalışmaları olarak tanımlanmıştır. Fotoğrafın edebiyatın önüne konması, bu hassas güç dengesini bozmaktadır.

Fotoğrafın icadından önceki ilişkiler nasıldı ve fotoğrafın edebiyatçıları nasıl etkiledi?. Örneğin, fotoğrafın belgesel niteliklerini fark eden Prosper Mérimée’nin 1851’de başını çektiği “Mission héliographique” örneği bilinmektedir. Burada Fransanın önemli tarihi eserleri fotoğraflama yoluyla belgelenmiştir. Ayrıca, yazarların fotoğraflanmaya başlamasıyla birlikte  yazarın imajını pekiştirmesi ve güçlendirmesi fotoğrafa önem kazandırmıştır.

Fotoğraf ve edebiyat arasındaki etkileşimlerin sistematik bir şekilde incelenmesi uzun bir süre ihmal edilmiştir. Ancak son yıllarda bu alana artan bir ilgi vardır ve eleştirel çalışmalar hızlanmıştır. Ayrıca, fotoğraf ve görsel kültür çalışmalarının gelişimiyle birlikte disiplin sınırlarının daha da belirsizleştiği ve çalışmaların disiplinler arası alana yayıldığı görülmektedir.

Son olarak, fotoğraf metin ilişkilerinde  hafıza, kimlik ve benlik temalarının yoğun bir şekilde incelendiği görülmektedir.

Edebiyatın fotoğraf ile ilişkisi ve fotoğrafın kültüre etkisi de bilinmektedir. Baudelaire’in fotoğrafa tepkisi bilinmektedir.

Charles-Pierre Baudelaire’e göre; fotoğraf sanayi, yeteneksiz ve başarısız ressamlar için bir sığınak olmuştur ve fotoğraftan esinlenerek yapılan çalışmalar Fransız sanatındaki yaratıcılığın kurumasına neden olacaktır. Fotoğraf için şöyle der; Eğer sanatın işlevlerinden herhangi birini üstlenmede fotoğrafa izin verildiyse, yığınların ahmaklığının doğal ittifakı sayesinde, çok geçmeden sanatın yerini alacak ya da onu tümüyle yozlaştıracaktır. Şu halde, gerçek görevine dönmeli, bilime ve sanata hizmet etmelidir. Yazınalanında da benzeri yaşanmıştır. Matbaa ve stenografinin ne yaratma yeteneği vardır, ne de edebiyatın yerini alabilmiştir. Beaudlaire şöyle der; “Bir çırpıda gezginin albümünü zenginleştirsin ve belleğinin sahip olmadığı şaşmazlığı gözlerine sağlasın, doğabilimcinin kitaplığını süslesin, mikroskobik hayvanları devleştirsin, hatta birtakım bilgilendirmelerle astronomun varsayımlarını güçlendirsin; nihayet, her kim mesleğinde mutlak bir maddi kesinliğe gerek duyuyorsa, gidip onun sekreteri ve not defteri olsun, buraya kadar tamamdır. Ama eskinin yıkıntılarını, zamanın kemirdiği kitapları, taş baskıları ve elyazmalarını, biçimleri yitip gidecek olan ve belleğimizin arşivlerinde bir yer açmamızı isteyen değerli şeyleri unutulmaktan kurtarsın, teşekkür ve alkışlarla karşılanacaktır. Ama eğer tutulamayanın ve imgesel olanın alanı üzerinde, salt insanın ruhundan bir şeyler kattığı için değerli olan şeyler üzerinde tepinmesine izin verilmişse, o zaman yazıklar olsun bize! (1)

Fotoğrafın edebiyat ve gerçekçilik üzerindeki etkisi, teknik olarak fotoğrafın edebiyat eserlerine nasıl dahil olduğu ve fotoğrafın on dokuzuncu yüzyılda edebiyatı nasıl şekillendirdiği üzerinde durulması gereken bir konudur. Fotoğrafın Proust’un eserindeki önemi ve fotoğrafın zaman, bellek ve kimlikle olan ilişkisi daha iyi incelenmelidir. Barthes’ın fotoğraf üzerine düşünceleri ve fotoğrafın metin-imge ilişkileri üzerindeki etkisi bu konu çok incelendiğinden artık çok iyi bilinmektedir..

Willa Cather’ın A Lost Lady (1923) romanının fotoğraf ve metin ilişkisini incelerken, romanın içinde yer alan fotoğrafların metinle nasıl etkileşimde bulunduğunu ve anlatıya nasıl katkıda bulunduğunu tartışmıştır. Bu fotoğraflar, karakterlerin geçmişlerine, ilişkilerine ve kişisel deneyimlerine işaret ederken, metnin anlatısına görsel bir boyut kazandırmaktadır. Bu tür fotoğraf ve metin ilişkileri, okuyucunun metni daha derinlemesine anlamasına yardımcı olurken, görsel imgelerin ve metnin bir araya gelerek yeni anlamlar yaratmasıyla edebi deneyimi zenginleştirebilir.

Fotoğraf ve metin ilişkilerini öne koyan işler, edebiyatın yanı sıra diğer alanlarda da yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin, gazete ve dergilerde yayımlanan fotoğraflarla birlikte metinler, haberleri aktarmak, duygusal etki yaratmak veya belirli bir konuya odaklanmak için kullanılır. Ayrıca, reklamcılıkta da fotoğraf ve metin bir araya gelerek ürün veya hizmetlerin tanıtımında etkili bir iletişim aracı oluşturur.

Fotoğraf ve metin arasındaki ilişki, çağdaş sanatta da yaygın olarak kullanılan bir tema haline gelmiştir. Bir sanat eseri olarak fotoğraf metin ilişkisi, görsel imgelerin ve yazıların etkileşiminden oluşur ve izleyiciye farklı duygusal, estetik ve düşünsel katmanlar sunar. Bu tür sanat eserleri, fotoğrafın gerçekliğe işaret etmesi ve metnin soyut veya mecazi anlamlar taşıması gibi farklı sembolik dil özelliklerini bir araya getirir.

Sonuç olarak, fotoğraflar, metinler ve karma formlar arasındaki ilişki edebiyat, sanat ve iletişim alanlarında yaygın olarak kullanılan bir konudur. Fotoğraf ve metin ilişkisi, görsel ve sözel dilin etkileşiminden doğan yeni anlamların oluştuğu ve izleyici/okuyucu üzerinde derin bir etki yaratabildiği kreatif ve düşünsel bir platform sağlar. Bu tür eserler, anlatıları zenginleştirir, duygusal etkiyi artırır.

Gorrara ve Dervila Cooke, fotoğrafın modern seyahat edebiyatındaki rolünü incelerken, ötekiliğin inşasında ve kimliğin somutlaştırılmasındaki birlikteliği ve  bu süreçlere karşı nasıl çalışabileceğini ele aldılar. Fotoğrafın seyahat edebiyatında nasıl bir rol oynadığı, genellikle egzotikleştirme, stereotipleştirme ve etkileyen görsel temsil aracı olarak kullanılmasıyla ilişkilendirilir.

Malek Alloula’nın “Le Harem Colonial” adlı kitabında, Kuzey Afrika kimliğinin nasıl inşa edildiği edebiyat ve fotoğrafın üzerinden anlaşılır. Mary B. Vogl, Michel Tournier, Tahar Ben Jelloun ve Leïla Sebbar gibi yazarların eserlerini inceleyerek, fotoğrafın Kuzey Afrika’nın kimliğini nasıl şekillendirdiğini gösterilebilir.

Özellikle Sebbar, Fransa ile Cezayir arasında seyahat etmenin ve Fransız Cezayiri ile Cezayir Savaşı’nın mirasını müzakere etmenin ne anlama geldiğini fotoğraflardan, kartpostallardan ve diğer görsel malzemelerden yararlanarak sürekli olarak hatırlatır. Bu şekilde, fotoğrafın bellekteki ve kimlik oluşturmadaki gücünü kullanır.

Fransız Guyanası’ndan Patrick Chamoiseau ve Rodolphe Hammadi ise kolonyal tarihin karanlık yönlerini ortaya çıkarma görevini üstlenir. Bu yazarlar, metin ve görsel malzeme aracılığıyla kolonizasyonun etkilerini ve anılarını ifade etmek için çaba harcarlar.

Chamoiseau’nun Hammadi ve diğer fotoğrafçılarla yaptığı işbirliği  edebiyat ve fotoğraf arasındaki ilişkinin bir örneği olduğunu gösteriyor. Sürrealistlerin fotoğraf ve metin ilişkisini değerlendiren ve harekete geçiren ilk grup olduğu bilinmektedir. Ayrıca, sürrealizm ve fotoğraf arasındaki ilişkinin savaştan sonra Fransız fotoğrafçılığı üzerindeki etkisi ve belgesel fotoğrafçılığın kültürel ve entelektüel meşruiyetinin sağlanmasına yardımcı olan isimler ve ajanslar da vardır.

Fotoğrafçıların siyasi bağlılıklarının, yazarlarla olan işbirliklerini ve işçi sınıfı konularının bir araya geldiği örnekler de bilinmektedir. Ticari bir açıdan bakıldığında, yayıncıların edebiyat ve fotoğraf eşleştirmelerine odaklandığı ve bu birlikteliklerden elde edilen ticari fırsatları kara dönüştürdükleri de ifade ediliyor. Bu eşleştirmelerin, hümanist fotoğrafların popülerliğinden ve Fransa’nın geçmişine duyulan nostaljik bir vizyondan kaynaklandığı anlaşılıyor.

Metin ve imge arasındaki ilişkinin ideolojik ve politik gücü çok iyi bilinmektedir. Bu ilişkinin belirsizlikler, şüpheler ve çoklu anlamlılıklarla dolu olduğu ve bu durumun fotoğrafın belirsizliğiyle daha geniş bir kararsızlığı yansıttığı ifade ediliyor. Bu durum, fotoğrafın ve fotoğraf dilinin çok anlamlılığıyla edebiyatın birleştirilmesi arzusunun bizi Barthes’ın “belirsiz işaretlerin dehşeti” olarak adlandırdığı şeyle yüzleşmek zorunda bırakıyor. (2)

 

(1) Kılıç, Levend, Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi. Ankara: Dost, 2008.

(2) Edward Welch, French Studies, Volume 73, Issue 3, July 2019, Pages 434–444, 2019

Yapay Zeka ve Sanatın Geleceği; Prompt Art

Mehmet Ömür

Bu yazıyı Openai Chat GPT üretmiştir. Resimler ise Midjourney adlı yapay zeka tarafından oluşturulmuştur.

Yapay zeka ve sanatın geleceği konusunda çok sayıda tartışma ve araştırma yürütülmektedir. Bu konuda birçok düşünür, sanatçı, bilim insanı ve teknoloji uzmanı, yapay zekanın sanat alanındaki potansiyelini ve sanatın gelecekteki evrimini tartışmaktadır. Bu yazıda, yapay zekanın sanat alanındaki kullanımını, sanat eserlerinin üretimi, sergilenmesi ve izlenmesi üzerindeki etkisini ele alacağım.

Yapay Zeka ve Sanatın Geleceği

Yapay zeka, son yıllarda hızla gelişen bir teknoloji alanıdır. Bu teknoloji, özellikle derin öğrenme ve sinir ağı teknolojileri sayesinde, birçok farklı alanda kullanılmaktadır. Sanat alanında da yapay zeka, önemli bir potansiyele sahiptir. Yapay zeka algoritmaları, sanat eserleri üretmek, eski sanat eserlerini restore etmek, sanat eserleri hakkında yorumlar yapmak, sanat eserleri üzerindeki analizler yapmak ve sanat eserlerinin sergilenmesi ve dağıtımı gibi konularda kullanılmaktadır.

Sanat Eserlerinin Üretimi

Yapay zeka, sanat eserleri üretmek için kullanılan bir araç haline gelmektedir. Örneğin, GAN (Generative Adversarial Networks) adlı bir yapay zeka algoritması, sanat eserleri üretmek için kullanılabilmektedir. Bu algoritma, birbirleriyle yarışan iki sinir ağından oluşur: bir tanesi sanat eserlerinin üretimini sağlarken, diğeri üretilen eserleri eleştirir. Bu şekilde, daha gerçekçi ve orijinal sanat eserleri üretmek için algoritma, eleştirilerden ders çıkarır ve gelişir.

Benzer şekilde, derin öğrenme teknikleri kullanılarak, sanat eserlerinin çeşitli unsurları, renkleri, şekilleri ve stil özellikleri gibi öğeleri analiz edilerek, bu öğelerin sanat eserlerinin üretiminde kullanılması sağlanabilir. Bu tür bir yaklaşım, özellikle modern sanatta kullanılan soyut sanat eserleri üretmek için faydalı olabilir.

Sanat Eserlerinin Analizi

Yapay zeka, sanat eserleri üzerinde çeşitli analizler yapmak için kullanılabilmektedir. Bu analizler, eserin tarihi, stil özellikleri, kompozisyonu, renkleri ve diğer unsurları hakkında bilgi sağlar. Bu bilgi, eserlerin restorasyonu, korunması, sergilenmesi ve satılması gibi konularda önemli bir gelişme olarak kabul edilmektedir.

Sanat yapay zeka algoritmaları, son yıllarda giderek artan bir şekilde sanat eseri üretiminde kullanılmaya başlanmıştır. Bu alanda, ChatGPT 4 ve Midjourney gibi yapay zekalar da önemli bir rol oynamaktadır. Bu iki yapay zeka algoritmasının sanat eseri üretimindeki yerlerini inceleyelim:

ChatGPT 4:

ChatGPT 4, büyük bir doğal dil işleme modelidir ve GPT-3 modelinin bir varyasyonudur. ChatGPT 4, doğal dil işleme ve doğal dil üretiminde son derece etkili bir yapay zeka modelidir. Bunun yanı sıra, ChatGPT 4, son derece yaratıcı bir şekilde metin üretebilir ve bu özelliği sayesinde sanat eseri üretiminde önemli bir yer edinmiştir.

ChatGPT 4, özellikle şiir, kısa hikaye ve şarkı sözleri gibi türlerde sanat eseri üretimi için kullanılabilmektedir. Yapay zeka algoritması, bu tür sanat eserlerini, insanların yarattığı eserler gibi yazabilmektedir. ChatGPT 4’ün yarattığı şiir, kısa hikaye veya şarkı sözleri gibi eserler, insanlar tarafından üretilenlerden ayırt edilemeyecek kadar gerçekçidir.

Midjourney:

Midjourney, sanat eseri üretimi için geliştirilmiş bir diğer yapay zeka algoritmasıdır. Bu algoritma, resimler ve videolar gibi görsel sanat eserleri üretmek için kullanılır. Midjourney, insanların yaratıcı süreçlerine benzer şekilde çalışır ve birçok farklı sanat eseri türü üretebilir.

Midjourney, özellikle dijital sanat alanında kullanılmaktadır. Yapay zeka algoritması, gerçekçi görüntüler ve animasyonlar oluşturabilir. Midjourney’in sanat eseri üretimi konusundaki en büyük avantajı, ürettiği eserlerin insana özgü duygusal ve yaratıcı özellikleri taşımasıdır. Bu özellik, yapay zeka tarafından üretilen sanat eserlerinin gerçekten özgün ve değerli olmasını sağlar.

Sonuç olarak, ChatGPT 4 ve Midjourney gibi yapay zekalar, sanat eseri üretiminde önemli bir yer edinmiştir. Her iki algoritma da, insanların yaratıcılığına benzer şekilde çalışarak, gerçekten özgün ve değerli sanat eserleri üretebilmektedir. Bu yapay zekaların sanat dünyasında giderek daha fazla kullanılması beklenmektedir.

Geçen yıl Dall-E 2, Midjourney ve Stable Difüzyon programları, metnin birkaç öğesinden görüntüler icat etme yetenekleriyle birçok insanı etkiledi ve yapay zeka ile üretilen eserler binlerce avroya satıldı. Bununla birlikte, sanat tarihçisi, Bizans ve Rönesans sanatı uzmanı ve aynı zamanda yapay zeka uzmanı Emily L. Spratt, yapay zekanın benzeri görülmemiş görüntü oluşturma yetenekleri karşısında sanat dünyasının doğru konumunu hala aradığını söylüyor.

Dall-E 2 ve benzeri araçlar, herkese yaratma gücü vererek sanatın demokratikleşmesini mümkün kılmaktadır. Ancak Spratt, bu araçların temelde “bu şirketler için elbette çok iyi olan büyük internet platformlarının kullanımını teşvik etmenin bir yolu” olduğunu düşünüyor. Ayrıca, yapay zeka gelecekte dijital görüntüler oluşturmak için tüm mimariyi tamamlayacak ve halihazırda yaygın olarak kullanılan görüntüleri manipüle etmek için diğer teknolojilerle karışacağını analiz ediyor.

Yapay zeka ile üretilen dijital işlerin zaten bir piyasası varken, bazıları onlarca, bazen yüzbinlerce dolara satılmaktadır. Spratt, yaratıcı sanatçılar arasında Alman Mario Klingemann’dan alıntı yapıyor ve sanatın yapay zeka ve daha geniş anlamda yaratıcılığın kaynakları sorununu ele aldığını söylüyor.

Fransız kolektifi “Obvious”, 2018’de Christie’s’te 400.000 avrodan fazla bir eser (“Edmond de Belamy”) satarak bir yapay zeka tarafından “yaratıldığını” açıklayarak herkesi şaşırttı. Bu satış, AI konusunda uzmanlaşmış bazı sanatçıları çok kızdırdı çünkü Obvious topluluğu, görüntüyü yaratmayı mümkün kılan algoritmanın yazarının olmadığını kabul etti. Ancak Spratt, bu satışın gerçekten sanat piyasası tarafından bir deney olarak görüldüğünü ve yapay zeka tarafından üretilen bir eserin neler sunabileceğini görmek için yapıldığını belirtiyor.

Sonuç olarak, yapay zeka ile üretilen sanat eserleri hala tartışmalı bir konu ve sanat dünyası doğru pozisyonu bulmaya çalışıyor. Ancak teknolojinin bu alanda büyük potansiyeli var ve gelecekte daha da önemli hale gelebilir.

İlgilenenlere kitap önerisi

Yann  Le Cun adlı yazarın 2019 yılında yayınlalan ‘Quand la machine apprend la révolution des neurones artificiels et de l’apprentissage profond’ adlı kitabı yani “Makine öğrendiğinde” adlı kitabı, derin öğrenme ve yapay zeka alanında öncü olan Yann Le Cun tarafından yazılmıştır. Bu kitapta yazar, makinelerin yapay sinir ağları ve derin öğrenme kullanarak karmaşık sorunları çözmeyi nasıl öğrenebileceğini açıklıyor.

Le Cun, yapay sinir ağları ve denetimli ve denetimsiz öğrenme algoritmaları dahil makine öğreniminin temel ilkelerini açıklayarak başlıyor. Ardından, makinelerin işlemeyi öğrenebileceği görüntüler, sesler ve metin gibi farklı veri türlerini keşfediyor.

Yazar ayrıca makine öğreniminin teknolojinin ve toplumun geleceği üzerindeki etkilerini tartışıyor. Makinelerin, çevre kirliliği ve hastalık gibi zamanımızın en acil sorunlarından bazılarının yanı sıra mahremiyet ve güvenlik endişelerini de çözmeye nasıl yardımcı olabileceğini açıklıyor.

Özetle, “Makine öğrendiğinde”, makine öğrenimi ve yapay zeka dünyasını keşfeden büyüleyici bir kitap. Yann Le Cun, bu gelişmekte olan teknolojilerin temel ilkelerine ve dünyamızı dönüştürme potansiyellerine ilişkin net ve erişilebilir bir genel bakış sunuyor.

 

 

Picasso Kadınları kullandı mı?

 

Mehmet Ömür

 

Picasso Kadınları kullandı mı?

Dominant, egoist ve manipülatif bir sanatçı olan Picasso’nun kız arkadaşlarını sanatsal yaratımına yararlı oldukları sürece yanında tuttuğu artık çok iyi biliniyor. Bu nedenle bugün müzeler, sanatseverler ve medya, Picasso’nun sanatsal mirasına çalkantılı ve istismarcı kişiliğinin gölgesinden doğru bakıyor.

Şu sıralarda Paris’teki Picasso Müzesi’nde büyük değişiklik oluyor, müze sanki kabuk değiştiriyor. Ölümünün ellinci yıldönümünde müze, Pablo Picasso’nun etrafındaki kendisine ilham perisi yaptığı yol arkadaşlarıyla sürdürdüğü ilişkileri kritik bir biçimde yeniden değerlendiriyor. Genç nesilleri müzeye çekmek için 7 Mart – 27 Ağustos tarihleri arasında bir sergi düzenliyor. Müze, sanatçının bugün uyandırdığı tartışmalardan kaçınmayı düşünmediğini bu sergi ile kanıtlıyor. The Guardian gazetesi ‘Özel hayatının, eşlerine karşı acımasız davranışlarının, sevgilileri ve ilham perileri konularının #MeToo hareketinden bu yana genç kamuoyunu çok daha fazla ilgilendirdiğini’ düşünüyor.

Sergi de bu nedenle Amerikalı Mickalene Thomas’ın, Fransız Louise Bourgeois’nın ve Picasso’nun yol arkadaşı Dora Maar’ın yapıtlarını İspanyol dehasının yapıtlarıyla birlikte sergiliyor. İngiliz gazetesi ayrıca müzenin bu sergiyi Picasso’nun üzerinden ‘feminizm, kolonyalizm ve ırkçılık” konularının irdelenmesini istediğini vurguluyor.

Sanatçının arkasındaki adama ilgi arttıkça, yazılı basında Picasso ile ilgili yazılanların miktarı da doğru orantılı olarak artıyor. El País gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısında sanat tarihçisi Victoria Combalía’nın Picasso’nun ‘Yol arkadaşlarına yaptığı fiziksel tacizden çok psikolojik travmalar nedeniyle suçlu görüldüğünü’ vurguluyor. Paris’teki Picasso Müzesi gibi diğer kurumların da kübizm ustası hakkında eleştirel bir okuma yapmaya başladıklarını söylüyor.

Picasso’nun her şeyden önce sanat tarihinde önemli bir yeri vardır. Sanatçının özellikle Dora Maar’a yönelik bilinen taciz olayları artık her yerde anlatılıyor.

Bazı konunun uzmanları “Picasso’nun bildiğimiz hayat hikayesini değiştirecek bir yeniden değerlendirmeye doğru gidilecek diye değerlendiriyorlar. Kınanması gereken davranışlar kataloglarda, makalelerde ve tarih kitaplarında yer alacak” diye tahmin ediliyor. Ancak geçmişi bugünkü kriterlere göre yargılamanın haksızlık olduğunu belirtilirken, bundan böyle “Picasso kadınları severdi. Bunun nesi yanlış?” gibi argümanlara da yer verilmemesi gerektiğini söylüyor Victoria Combalia.

İspanyol gazetesi El Diario, uzun süre suistimal edilen ilham perileri arasında, “terkedilmenin acısını en çok çeken kadın” olan Dora Maar’ın durumunu vurguluyor. Ona fiziksel ve psikolojik olarak kötü davranan Pablo’nun rolü büyük” diye yazılıyor. Kendisi fotoğrafçı olan Dora Maar, Pablo Picasso’dan ayrıldıktan sonra depresyona girdi ve bir psikiyatri hastanesine kapatıldı.

Gazeteci Brigitte Benkemoun, köşe yazısında “dominant, manipülatif, bencil, sahiplenici olduğunun herkes tarafından bilindiğini ancak Dora Maar’a acıvermesinin, belki de Maar’la olan sado-mazoşist ilişkisi dışında kendisine pek zevk vermediğini” yazıyor. Benkamoun şöyle devam ediyor; İspanyol sanatçının amacı “kadınların acı çektiğini görmek değildi, yalnızca sanatı önemliydi. Yaratıcılığını tetiklemedikleri hissettiği anda onları terk etti.”

El Diario sitesi şöyle düşünüyor, “bu tartışmayı açmak, sanatçının bilmediğimiz yönlerini anlamamızı sağlamak ve yeni bir gerçekliğe yol açmaktadır”. New York’ta Brooklyn Müzesi, “biyografisine bakılmaksızın sanat tarihinde temel bir rol oynamaya devam eden tarihi bir figürü mevcut prizmadan yeniden gözden geçirmeye” çalışacak feminist bir sergi hazırlıyor.

Picasso’nun ilham perilerinden yaptığı birçok portre onun kadın algısını da yansıtmaktadır. “Gelişmesini engellediği sanatçılar, hayatlarını tükettiği kadınlar eserleri üzerinde izler bırakmıştır”, diye yargılıyor El Diario. Ancak kesin olan bir şey var: Picasso, modern sanatın bir anıtı olmaya devam ediyor ve onu dışlamak tabii ki söz konusu değildir.

“20. yüzyılın şafağında Paris’e gelen genç Picasso, mümkün olduğu kadar çok satmak amacıyla çok sayıda birbirinden güzel tuval yaptı. İleri görüşlü ve yetenekli bir galeri sahibi olan Daniel-Henry Kahnweiler, Picasso’yu destekliyordu. Kübizmin icadından sonra Picassonun kotası yükseldi ve galerist, eserlerini Picassodan çok yüksek fiyatlara satın alarak geniş bir uluslararası koleksiyoner ağı oluşturdu ve fiyatları üç katına çıkardı. Galerici, bu öngörüsü sayesinde eserlerinden ayrılmak istemeyen Picasso’nun en çok beğenilen sanatçılardan biri olmasını sağladı. El Pais’in söylediğine göre, “Picasso asla ortadan kaybolmaz ve kadınlara yaptığı kötü muamelesiyle ilgili eleştirileri de pazarını etkilemesine izin vermezdi”. Ölümünden neredeyse elli yıl sonra, bazı eserleri müzayedede rekorlar kırıyor: 2015 yılında, 1955’te yaptığı bir tablosu olan ‘Cezayirli Kadınlar’ı yaklaşık 180 milyon dolara satıldı. Bu da onu o gün için dünyanın en pahalı tablosu yaptı.

Picasso’nun hayatında çok kadın vardı. Bu kadınlar, Picasso’nun farklı dönemlerindeki eserlerine modellik yaptılar ve onun sanatsal gelişimini etkilediler. Picasso’nun kadınlarla olan ilişkileri genellikle tutkulu, şiddetli ve kıskançlık doluydu. Sanatçı çoğu zaman sadakatsizdi ve birçok evlilik dışı ilişki yaşadı. Bu da kadınlarının psikolojik ve fiziksel olarak acı çekmesine neden oldu. Bazıları intihara teşebbüs etti, bazıları akıl hastanesine yattı, bazıları da alkol bağımlısı oldu. Picasso ise onlardan ayrıldığında veya öldüklerinde yeni bir kadına geçti. Gerçek bir çapkındı. İşte Picasso’nun eşleri ve sevgilileri:

Fernande Olivier (Picasso’nun ilk aşkı, 23 yaşındaydı)
Marcelle Humbert (Kadın 27, Picasso 31 yaşındaydı)
Gaby Lespinasse (34 yaşındaydı)
Olga Khokhlova (Picasso’nun ilk karısı. Tanıştıklarında Picasso 36 yaşındaydı)
Marie-Thérèse Walter (Marie 17 yaşındaydı, Picasso ise 46)
Dora Maar (Kadın 29, Picasso 55 yaşındaydı)
Françoise Gilot (Picasso’yla tanıştığı zaman 21 yaşındaydı)
Geneviève Laporte (Picasso’nun son sevgililerinden biri. Fransız model, 20’li yaşların ortalarındaydı. Picasso ise 70’lerinde!)
Jacqueline Roque (Picasso’nun ikinci eşi oldu. 27 yaşındaydı. Picasso ise 79’du.)

En büyük aşkı Marie-Therese Walter ondan çocuk yaptı ve onunla evlenemeden Picasso ile yaşadıkları evde intihar etti. Picasso hayatının en büyük aşkını yaşarken Olga ile evliydi. Olgadan hiç boşanmadı.

Picasso’yu tanımak için Türkçe kaynaklarda bolca, aşağıya bazılarını alıyorum. 

Sergi; CÉLÉBRATION PICASSO, LA COLLECTION PREND DES COULEURS !

7 Mart 27 Ağustos

5, Rue de Thorigny, 75003 Paris

Kaynak; 

Courrier international No 1691 sayfa 43

https://dergio.com/20220725/pablo-picassonun-hayatini-mahvettigi-7-kadin

https://www.sanatlaart.com/pablo-picasso-ve-kadinlar/

https://www.greelane.com/tr/be%C5%9Feri-bilimler/g%C3%B6rsel-sanatlar/picassos-women-183426/

http://www.leblebitozu.com/pablo-picasso-kadinlari-ve-onlarin-ilham-verdigi-tablolar/

https://www.milliyet.com.tr/molatik/galeri/pablo-picasso-hakkinda-muhtemelen-bilmediginiz-10-sey-79784/1

 

Sanal Sergiler

 

https://x-hall.gen.tr/TR,2592/mehmet-omur.html

 

https://x-hall.gen.tr/TR,2398/mehmet-omur.html

 

 

 

 

 

 

4 Elle 160 resim; Basquiat Warhol İşbirliği

 

4 Elle 160 resim; Basquiat Warhol İşbirliği

 

Mehmet Ömür

 

2018 yılında Louis Vuitton Vakfı, “Jean-Michel Basquiat” solo sergisine yaklaşık 700.000 ziyaretçi çekerek büyük bir başarı elde etmişti. 2023’te ise 5 Nisan – 28 Ağustos tarihleri arasında Vakıf, Jean-Michel Basquiat’ın eserlerini daha da gözler önüne seriyor ve bu sefer Andy Warhol ile olan işbirliğine odaklanıyor. Bu işbirliği Basquiat’ın deyimiyle bir milyon resimden ancak 160 büyük tabloya dönüşüyor. Yine de iki yıla sığan muazzam bir üretimden bahsediyoruz. 2023 yılının Ağustos ayına kadar gezielebilecek olan bu sergiyi Paris’e yolunuz düşerse mutlaka gezmenizi şiddetle öneririz.

1984 ile 1985 yılları arasında Jean-Michel Basquiat (1960-1988) ve Andy Warhol (1928-1987), “dört elle” yaklaşık 160 tuval ortaya çıkardılar ve bunların bazıları kendi kariyerlerinin en büyük tablolarıydı. İkili arasındaki dostluğa, ortak çalışma şekline ve üretimlerine şahit olan Keith Haring (1958-1990), bunları “söz yerine resimle yapılan bir sohbet” ve iki zihnin “üçüncü, ayrı ve eşsiz” bir zihin yarattığı şeklinde tanımlamıştır.

Fondation Louis Vuitton, bu özel proje için “Basquiat x Warhol, à quatre mains” yani “Basquiat X Warhol Dört El” adlı çok büyük ve önemli bir sergi düzenledi. Dieter Buchhart, Anna Karina Hofbauer ve Louis Vuitton Vakfı küratörü Olivier Michelon’un birlikte hazırladıkları sergi, ortak imzalı seksen tablonun da aralarında bulunduğu üç yüzden fazla eser ve belgeyi bir araya getiriyor. Sergiyi gezerken ilkbahar neşesini hissediyoruz.

New York Şehir Merkezi’nin sanat ortamını bize yaşatmak için sergide her bir sanatçının bireysel çalışmalarının yanında diğer sanatçıların da (Michael Halsband, Keith Haring, Jenny Holzer, Kenny Scharf…) eserleri yer alıyor. 1980’li yıllara ait işleri görüyoruz, Jean-Michel Basquiat ve Andy Warhol’un 1985’te Tony Shafrazi Galerisi’nde açtıkları serginin afişini görüyoruz. Michael Halsband’ın çektiği meşhur boks eldivenli fotoğraf dizisi çok ilgi çekici bir çalışma.

Sergi, Warhol’dan Basquiat’a, Basquiat’tan Warhol’a birbirlerini resmettikleri çapraz portrelerle açılıyor. Ardından diğer işbirliği ürünleri geliyor. Galeri sahibi Bruno Bischofberger’ın önerisiyle başlayan bu çalışmalar, İtalyan ressam Francesco Clemente’nin (1952 doğumlu) katılımıyla devam ediyor. Üç bölümden oluşan on beş çalışmadan sonra Basquiat ve Warhol, neredeyse günlük bir ritimde, coşku ve ortaklıkla işbirliklerine devam ediyorlar. Sürekli değişimlerinin enerjisi ve gücü sergide göz kamaştırıyor. Sergi On Boks Torbası (Son Akşam Yemeği) veya 10 metrelik kanvas Afrika Maskesi gibi büyük boyutlu eserlerle sona eriyor.

Basquiat, Warhol’u yaşlı, sanat dünyasında önemli bir figür, yeni bir dilin öncüsü ve popüler kültürün yaratıcısı olarak görüyor ve ona hayranlık duyuyor. Warhol ise Basquiat ile çalışırken resme yeniden ilgi duymaya başlıyor. Onunla birlikte çok büyük ölçekte el ile resim yapmaya geri dönüyor. Warhol’un konuları (basın başlıkları, General Electric logoları, Paramount, Olimpiyat Oyunları) arka plan işlevi görüyor.

“Çoğu resme Andy başlıyor. Çok tanınabilir bir şey koyuyor, mesela bir marka logosu yapıyor sonra Basquiat onu bir şekilde bozuyor. Sonra Warhol onu düzeltmeye çalışıyor, “Önce çizerim, sonra Jean-Michel gibi resim yaparım. Böylece resimlerimizde kimin ne yaptığı belli olmuyor ve bu çok hoşuma gidiyor” diyor Warhol.

Sergi, bu gelgitleri, tarzlar ve biçimler arasındaki diyaloğu ortaya koyuyor ve aynı zamanda Afro-Amerikan topluluğunun, Warhol’un en büyük ikon üreticilerinden biri olduğu bir ülke olan Amerika’nın anlatısına nasıl dahil edildiği gibi önemli konulara da değiniyor. Basquiat 27 yaşında çok gençken hayatını kaybediyor. Warhol ise ondan kısa bir süre sonra 59 yaşında ölüyor. 1983-85 yılları arasında sürekli birlikte çalışıyorlar ve Factory adını verdikleri büyük atölyede uzun zaman geçiriyorlar. Çok sayıda ünlü sanatçının uğrak yeri olan bu atmosfer bu sanatçıları ayrı ayrı besliyor.

Biz de bu sergiyi gezerek kendi kendimizi besledik.