Edebiyat ve Fotoğraf ilişkisi

Edebiyat Fotoğraf ilişkisi

 

Mehmet Ömür

 

Edebiyat ve fotoğraf arasındaki ilişki her zaman dikkate değer bulunmuştur. İki sanat formu arasındaki güç dengesini ele alırsak  edebiyatın fotoğraftan önce gelmesinin kronolojik ve teknolojik olarak edebiyatı öne çıkardığı gerçeği anlaşılabilir. Fotoğrafın edebiyatla ilişkisi genellikle edebiyatçılar tarafından anlatılmış ve “edebiyat ve fotoğrafçılık” çalışmaları olarak tanımlanmıştır. Fotoğrafın edebiyatın önüne konması, bu hassas güç dengesini bozmaktadır.

Fotoğrafın icadından önceki ilişkiler nasıldı ve fotoğrafın edebiyatçıları nasıl etkiledi?. Örneğin, fotoğrafın belgesel niteliklerini fark eden Prosper Mérimée’nin 1851’de başını çektiği “Mission héliographique” örneği bilinmektedir. Burada Fransanın önemli tarihi eserleri fotoğraflama yoluyla belgelenmiştir. Ayrıca, yazarların fotoğraflanmaya başlamasıyla birlikte  yazarın imajını pekiştirmesi ve güçlendirmesi fotoğrafa önem kazandırmıştır.

Fotoğraf ve edebiyat arasındaki etkileşimlerin sistematik bir şekilde incelenmesi uzun bir süre ihmal edilmiştir. Ancak son yıllarda bu alana artan bir ilgi vardır ve eleştirel çalışmalar hızlanmıştır. Ayrıca, fotoğraf ve görsel kültür çalışmalarının gelişimiyle birlikte disiplin sınırlarının daha da belirsizleştiği ve çalışmaların disiplinler arası alana yayıldığı görülmektedir.

Son olarak, fotoğraf metin ilişkilerinde  hafıza, kimlik ve benlik temalarının yoğun bir şekilde incelendiği görülmektedir.

Edebiyatın fotoğraf ile ilişkisi ve fotoğrafın kültüre etkisi de bilinmektedir. Baudelaire’in fotoğrafa tepkisi bilinmektedir.

Charles-Pierre Baudelaire’e göre; fotoğraf sanayi, yeteneksiz ve başarısız ressamlar için bir sığınak olmuştur ve fotoğraftan esinlenerek yapılan çalışmalar Fransız sanatındaki yaratıcılığın kurumasına neden olacaktır. Fotoğraf için şöyle der; Eğer sanatın işlevlerinden herhangi birini üstlenmede fotoğrafa izin verildiyse, yığınların ahmaklığının doğal ittifakı sayesinde, çok geçmeden sanatın yerini alacak ya da onu tümüyle yozlaştıracaktır. Şu halde, gerçek görevine dönmeli, bilime ve sanata hizmet etmelidir. Yazınalanında da benzeri yaşanmıştır. Matbaa ve stenografinin ne yaratma yeteneği vardır, ne de edebiyatın yerini alabilmiştir. Beaudlaire şöyle der; “Bir çırpıda gezginin albümünü zenginleştirsin ve belleğinin sahip olmadığı şaşmazlığı gözlerine sağlasın, doğabilimcinin kitaplığını süslesin, mikroskobik hayvanları devleştirsin, hatta birtakım bilgilendirmelerle astronomun varsayımlarını güçlendirsin; nihayet, her kim mesleğinde mutlak bir maddi kesinliğe gerek duyuyorsa, gidip onun sekreteri ve not defteri olsun, buraya kadar tamamdır. Ama eskinin yıkıntılarını, zamanın kemirdiği kitapları, taş baskıları ve elyazmalarını, biçimleri yitip gidecek olan ve belleğimizin arşivlerinde bir yer açmamızı isteyen değerli şeyleri unutulmaktan kurtarsın, teşekkür ve alkışlarla karşılanacaktır. Ama eğer tutulamayanın ve imgesel olanın alanı üzerinde, salt insanın ruhundan bir şeyler kattığı için değerli olan şeyler üzerinde tepinmesine izin verilmişse, o zaman yazıklar olsun bize! (1)

Fotoğrafın edebiyat ve gerçekçilik üzerindeki etkisi, teknik olarak fotoğrafın edebiyat eserlerine nasıl dahil olduğu ve fotoğrafın on dokuzuncu yüzyılda edebiyatı nasıl şekillendirdiği üzerinde durulması gereken bir konudur. Fotoğrafın Proust’un eserindeki önemi ve fotoğrafın zaman, bellek ve kimlikle olan ilişkisi daha iyi incelenmelidir. Barthes’ın fotoğraf üzerine düşünceleri ve fotoğrafın metin-imge ilişkileri üzerindeki etkisi bu konu çok incelendiğinden artık çok iyi bilinmektedir..

Willa Cather’ın A Lost Lady (1923) romanının fotoğraf ve metin ilişkisini incelerken, romanın içinde yer alan fotoğrafların metinle nasıl etkileşimde bulunduğunu ve anlatıya nasıl katkıda bulunduğunu tartışmıştır. Bu fotoğraflar, karakterlerin geçmişlerine, ilişkilerine ve kişisel deneyimlerine işaret ederken, metnin anlatısına görsel bir boyut kazandırmaktadır. Bu tür fotoğraf ve metin ilişkileri, okuyucunun metni daha derinlemesine anlamasına yardımcı olurken, görsel imgelerin ve metnin bir araya gelerek yeni anlamlar yaratmasıyla edebi deneyimi zenginleştirebilir.

Fotoğraf ve metin ilişkilerini öne koyan işler, edebiyatın yanı sıra diğer alanlarda da yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin, gazete ve dergilerde yayımlanan fotoğraflarla birlikte metinler, haberleri aktarmak, duygusal etki yaratmak veya belirli bir konuya odaklanmak için kullanılır. Ayrıca, reklamcılıkta da fotoğraf ve metin bir araya gelerek ürün veya hizmetlerin tanıtımında etkili bir iletişim aracı oluşturur.

Fotoğraf ve metin arasındaki ilişki, çağdaş sanatta da yaygın olarak kullanılan bir tema haline gelmiştir. Bir sanat eseri olarak fotoğraf metin ilişkisi, görsel imgelerin ve yazıların etkileşiminden oluşur ve izleyiciye farklı duygusal, estetik ve düşünsel katmanlar sunar. Bu tür sanat eserleri, fotoğrafın gerçekliğe işaret etmesi ve metnin soyut veya mecazi anlamlar taşıması gibi farklı sembolik dil özelliklerini bir araya getirir.

Sonuç olarak, fotoğraflar, metinler ve karma formlar arasındaki ilişki edebiyat, sanat ve iletişim alanlarında yaygın olarak kullanılan bir konudur. Fotoğraf ve metin ilişkisi, görsel ve sözel dilin etkileşiminden doğan yeni anlamların oluştuğu ve izleyici/okuyucu üzerinde derin bir etki yaratabildiği kreatif ve düşünsel bir platform sağlar. Bu tür eserler, anlatıları zenginleştirir, duygusal etkiyi artırır.

Gorrara ve Dervila Cooke, fotoğrafın modern seyahat edebiyatındaki rolünü incelerken, ötekiliğin inşasında ve kimliğin somutlaştırılmasındaki birlikteliği ve  bu süreçlere karşı nasıl çalışabileceğini ele aldılar. Fotoğrafın seyahat edebiyatında nasıl bir rol oynadığı, genellikle egzotikleştirme, stereotipleştirme ve etkileyen görsel temsil aracı olarak kullanılmasıyla ilişkilendirilir.

Malek Alloula’nın “Le Harem Colonial” adlı kitabında, Kuzey Afrika kimliğinin nasıl inşa edildiği edebiyat ve fotoğrafın üzerinden anlaşılır. Mary B. Vogl, Michel Tournier, Tahar Ben Jelloun ve Leïla Sebbar gibi yazarların eserlerini inceleyerek, fotoğrafın Kuzey Afrika’nın kimliğini nasıl şekillendirdiğini gösterilebilir.

Özellikle Sebbar, Fransa ile Cezayir arasında seyahat etmenin ve Fransız Cezayiri ile Cezayir Savaşı’nın mirasını müzakere etmenin ne anlama geldiğini fotoğraflardan, kartpostallardan ve diğer görsel malzemelerden yararlanarak sürekli olarak hatırlatır. Bu şekilde, fotoğrafın bellekteki ve kimlik oluşturmadaki gücünü kullanır.

Fransız Guyanası’ndan Patrick Chamoiseau ve Rodolphe Hammadi ise kolonyal tarihin karanlık yönlerini ortaya çıkarma görevini üstlenir. Bu yazarlar, metin ve görsel malzeme aracılığıyla kolonizasyonun etkilerini ve anılarını ifade etmek için çaba harcarlar.

Chamoiseau’nun Hammadi ve diğer fotoğrafçılarla yaptığı işbirliği  edebiyat ve fotoğraf arasındaki ilişkinin bir örneği olduğunu gösteriyor. Sürrealistlerin fotoğraf ve metin ilişkisini değerlendiren ve harekete geçiren ilk grup olduğu bilinmektedir. Ayrıca, sürrealizm ve fotoğraf arasındaki ilişkinin savaştan sonra Fransız fotoğrafçılığı üzerindeki etkisi ve belgesel fotoğrafçılığın kültürel ve entelektüel meşruiyetinin sağlanmasına yardımcı olan isimler ve ajanslar da vardır.

Fotoğrafçıların siyasi bağlılıklarının, yazarlarla olan işbirliklerini ve işçi sınıfı konularının bir araya geldiği örnekler de bilinmektedir. Ticari bir açıdan bakıldığında, yayıncıların edebiyat ve fotoğraf eşleştirmelerine odaklandığı ve bu birlikteliklerden elde edilen ticari fırsatları kara dönüştürdükleri de ifade ediliyor. Bu eşleştirmelerin, hümanist fotoğrafların popülerliğinden ve Fransa’nın geçmişine duyulan nostaljik bir vizyondan kaynaklandığı anlaşılıyor.

Metin ve imge arasındaki ilişkinin ideolojik ve politik gücü çok iyi bilinmektedir. Bu ilişkinin belirsizlikler, şüpheler ve çoklu anlamlılıklarla dolu olduğu ve bu durumun fotoğrafın belirsizliğiyle daha geniş bir kararsızlığı yansıttığı ifade ediliyor. Bu durum, fotoğrafın ve fotoğraf dilinin çok anlamlılığıyla edebiyatın birleştirilmesi arzusunun bizi Barthes’ın “belirsiz işaretlerin dehşeti” olarak adlandırdığı şeyle yüzleşmek zorunda bırakıyor. (2)

 

(1) Kılıç, Levend, Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi. Ankara: Dost, 2008.

(2) Edward Welch, French Studies, Volume 73, Issue 3, July 2019, Pages 434–444, 2019

Yapay Zeka ve Sanatın Geleceği; Prompt Art

Mehmet Ömür

Bu yazıyı Openai Chat GPT üretmiştir. Resimler ise Midjourney adlı yapay zeka tarafından oluşturulmuştur.

Yapay zeka ve sanatın geleceği konusunda çok sayıda tartışma ve araştırma yürütülmektedir. Bu konuda birçok düşünür, sanatçı, bilim insanı ve teknoloji uzmanı, yapay zekanın sanat alanındaki potansiyelini ve sanatın gelecekteki evrimini tartışmaktadır. Bu yazıda, yapay zekanın sanat alanındaki kullanımını, sanat eserlerinin üretimi, sergilenmesi ve izlenmesi üzerindeki etkisini ele alacağım.

Yapay Zeka ve Sanatın Geleceği

Yapay zeka, son yıllarda hızla gelişen bir teknoloji alanıdır. Bu teknoloji, özellikle derin öğrenme ve sinir ağı teknolojileri sayesinde, birçok farklı alanda kullanılmaktadır. Sanat alanında da yapay zeka, önemli bir potansiyele sahiptir. Yapay zeka algoritmaları, sanat eserleri üretmek, eski sanat eserlerini restore etmek, sanat eserleri hakkında yorumlar yapmak, sanat eserleri üzerindeki analizler yapmak ve sanat eserlerinin sergilenmesi ve dağıtımı gibi konularda kullanılmaktadır.

Sanat Eserlerinin Üretimi

Yapay zeka, sanat eserleri üretmek için kullanılan bir araç haline gelmektedir. Örneğin, GAN (Generative Adversarial Networks) adlı bir yapay zeka algoritması, sanat eserleri üretmek için kullanılabilmektedir. Bu algoritma, birbirleriyle yarışan iki sinir ağından oluşur: bir tanesi sanat eserlerinin üretimini sağlarken, diğeri üretilen eserleri eleştirir. Bu şekilde, daha gerçekçi ve orijinal sanat eserleri üretmek için algoritma, eleştirilerden ders çıkarır ve gelişir.

Benzer şekilde, derin öğrenme teknikleri kullanılarak, sanat eserlerinin çeşitli unsurları, renkleri, şekilleri ve stil özellikleri gibi öğeleri analiz edilerek, bu öğelerin sanat eserlerinin üretiminde kullanılması sağlanabilir. Bu tür bir yaklaşım, özellikle modern sanatta kullanılan soyut sanat eserleri üretmek için faydalı olabilir.

Sanat Eserlerinin Analizi

Yapay zeka, sanat eserleri üzerinde çeşitli analizler yapmak için kullanılabilmektedir. Bu analizler, eserin tarihi, stil özellikleri, kompozisyonu, renkleri ve diğer unsurları hakkında bilgi sağlar. Bu bilgi, eserlerin restorasyonu, korunması, sergilenmesi ve satılması gibi konularda önemli bir gelişme olarak kabul edilmektedir.

Sanat yapay zeka algoritmaları, son yıllarda giderek artan bir şekilde sanat eseri üretiminde kullanılmaya başlanmıştır. Bu alanda, ChatGPT 4 ve Midjourney gibi yapay zekalar da önemli bir rol oynamaktadır. Bu iki yapay zeka algoritmasının sanat eseri üretimindeki yerlerini inceleyelim:

ChatGPT 4:

ChatGPT 4, büyük bir doğal dil işleme modelidir ve GPT-3 modelinin bir varyasyonudur. ChatGPT 4, doğal dil işleme ve doğal dil üretiminde son derece etkili bir yapay zeka modelidir. Bunun yanı sıra, ChatGPT 4, son derece yaratıcı bir şekilde metin üretebilir ve bu özelliği sayesinde sanat eseri üretiminde önemli bir yer edinmiştir.

ChatGPT 4, özellikle şiir, kısa hikaye ve şarkı sözleri gibi türlerde sanat eseri üretimi için kullanılabilmektedir. Yapay zeka algoritması, bu tür sanat eserlerini, insanların yarattığı eserler gibi yazabilmektedir. ChatGPT 4’ün yarattığı şiir, kısa hikaye veya şarkı sözleri gibi eserler, insanlar tarafından üretilenlerden ayırt edilemeyecek kadar gerçekçidir.

Midjourney:

Midjourney, sanat eseri üretimi için geliştirilmiş bir diğer yapay zeka algoritmasıdır. Bu algoritma, resimler ve videolar gibi görsel sanat eserleri üretmek için kullanılır. Midjourney, insanların yaratıcı süreçlerine benzer şekilde çalışır ve birçok farklı sanat eseri türü üretebilir.

Midjourney, özellikle dijital sanat alanında kullanılmaktadır. Yapay zeka algoritması, gerçekçi görüntüler ve animasyonlar oluşturabilir. Midjourney’in sanat eseri üretimi konusundaki en büyük avantajı, ürettiği eserlerin insana özgü duygusal ve yaratıcı özellikleri taşımasıdır. Bu özellik, yapay zeka tarafından üretilen sanat eserlerinin gerçekten özgün ve değerli olmasını sağlar.

Sonuç olarak, ChatGPT 4 ve Midjourney gibi yapay zekalar, sanat eseri üretiminde önemli bir yer edinmiştir. Her iki algoritma da, insanların yaratıcılığına benzer şekilde çalışarak, gerçekten özgün ve değerli sanat eserleri üretebilmektedir. Bu yapay zekaların sanat dünyasında giderek daha fazla kullanılması beklenmektedir.

Geçen yıl Dall-E 2, Midjourney ve Stable Difüzyon programları, metnin birkaç öğesinden görüntüler icat etme yetenekleriyle birçok insanı etkiledi ve yapay zeka ile üretilen eserler binlerce avroya satıldı. Bununla birlikte, sanat tarihçisi, Bizans ve Rönesans sanatı uzmanı ve aynı zamanda yapay zeka uzmanı Emily L. Spratt, yapay zekanın benzeri görülmemiş görüntü oluşturma yetenekleri karşısında sanat dünyasının doğru konumunu hala aradığını söylüyor.

Dall-E 2 ve benzeri araçlar, herkese yaratma gücü vererek sanatın demokratikleşmesini mümkün kılmaktadır. Ancak Spratt, bu araçların temelde “bu şirketler için elbette çok iyi olan büyük internet platformlarının kullanımını teşvik etmenin bir yolu” olduğunu düşünüyor. Ayrıca, yapay zeka gelecekte dijital görüntüler oluşturmak için tüm mimariyi tamamlayacak ve halihazırda yaygın olarak kullanılan görüntüleri manipüle etmek için diğer teknolojilerle karışacağını analiz ediyor.

Yapay zeka ile üretilen dijital işlerin zaten bir piyasası varken, bazıları onlarca, bazen yüzbinlerce dolara satılmaktadır. Spratt, yaratıcı sanatçılar arasında Alman Mario Klingemann’dan alıntı yapıyor ve sanatın yapay zeka ve daha geniş anlamda yaratıcılığın kaynakları sorununu ele aldığını söylüyor.

Fransız kolektifi “Obvious”, 2018’de Christie’s’te 400.000 avrodan fazla bir eser (“Edmond de Belamy”) satarak bir yapay zeka tarafından “yaratıldığını” açıklayarak herkesi şaşırttı. Bu satış, AI konusunda uzmanlaşmış bazı sanatçıları çok kızdırdı çünkü Obvious topluluğu, görüntüyü yaratmayı mümkün kılan algoritmanın yazarının olmadığını kabul etti. Ancak Spratt, bu satışın gerçekten sanat piyasası tarafından bir deney olarak görüldüğünü ve yapay zeka tarafından üretilen bir eserin neler sunabileceğini görmek için yapıldığını belirtiyor.

Sonuç olarak, yapay zeka ile üretilen sanat eserleri hala tartışmalı bir konu ve sanat dünyası doğru pozisyonu bulmaya çalışıyor. Ancak teknolojinin bu alanda büyük potansiyeli var ve gelecekte daha da önemli hale gelebilir.

İlgilenenlere kitap önerisi

Yann  Le Cun adlı yazarın 2019 yılında yayınlalan ‘Quand la machine apprend la révolution des neurones artificiels et de l’apprentissage profond’ adlı kitabı yani “Makine öğrendiğinde” adlı kitabı, derin öğrenme ve yapay zeka alanında öncü olan Yann Le Cun tarafından yazılmıştır. Bu kitapta yazar, makinelerin yapay sinir ağları ve derin öğrenme kullanarak karmaşık sorunları çözmeyi nasıl öğrenebileceğini açıklıyor.

Le Cun, yapay sinir ağları ve denetimli ve denetimsiz öğrenme algoritmaları dahil makine öğreniminin temel ilkelerini açıklayarak başlıyor. Ardından, makinelerin işlemeyi öğrenebileceği görüntüler, sesler ve metin gibi farklı veri türlerini keşfediyor.

Yazar ayrıca makine öğreniminin teknolojinin ve toplumun geleceği üzerindeki etkilerini tartışıyor. Makinelerin, çevre kirliliği ve hastalık gibi zamanımızın en acil sorunlarından bazılarının yanı sıra mahremiyet ve güvenlik endişelerini de çözmeye nasıl yardımcı olabileceğini açıklıyor.

Özetle, “Makine öğrendiğinde”, makine öğrenimi ve yapay zeka dünyasını keşfeden büyüleyici bir kitap. Yann Le Cun, bu gelişmekte olan teknolojilerin temel ilkelerine ve dünyamızı dönüştürme potansiyellerine ilişkin net ve erişilebilir bir genel bakış sunuyor.