Yaşam Mühendisi….

 

 

 

 

 

Bu haftaya farklı bir yazıyla başlamak istedim. Blogumun adı Hayata dair şeyler. Dolayısı ile kafama takılan çeşitli konular hakkında yazıyorum. Bu kez Paris’te yaşayan Saint Joseph’ten benden bir sınıf küçük Ali Aktoğu’yu ve onun yaşama bakış açısını yazmak istedim. Sadece Atom mühendisi değil aynı zamanda nasıl  Yaşam mühendisi olduğunu anlatmaya çalıştım.

Paris’teki Ali Aktoğu ile ilk tanışmamız, Montparnasse’ın ünlü restoranlarından biri olan La Closerie des Lilas’da gerçekleşmişti. Bu mekan, edebiyat ve sanat çevrelerince çok iyi tanınan bir yerdir, masalarından birinde Türk edebiyatının büyük isimlerinden Yahya Kemal Beyatlı’nın adını taşıyan bakır bir plaka bulunur. Fransa’ya yeni taşındığım dönemde Ali Aktoğu benimle tanışmak istediğini belirtti ve bu öneriyi memnuniyetle kabul ettim. O gün uzun bir sohbet gerçekleştirdik ve şimdi dönüp baktığımda onunla tanışmanın ne kadar iyi bir karar olduğunu görüyorum.

Saint Joseph Lisesi’ni bitirip üniversite öğrenimi için Fransa’ya gelen Ali Aktoğu, hayat hikayesini anlatırken, sadece bir atom mühendisi değil, aynı zamanda bir “yaşam mühendisi” olduğunu düşündüm ve bunu kendisine de söyledim. Bu tanım onu çok mutlu etti ve yaşam mühendisi kimliğini sahiplendi. Gerçekten de, mühendislikteki planlama ve titizliği hayatına yansıtarak beş duyunun arzu edebileceği her şeyi deneyimlemişti.

Entelektüel kimliğiyle öne çıkan Ali Aktoğu, yıllar boyunca şatolarda baronlar, kontlar ve markilerle mum ışığında sohbetler etmiş; en güzel müzikleri dinlemiş; seçkin şiirler okuyup bazılarını çevirmiş, bazılarını ise kendisi yazmıştı. Paris’in en prestijli restoranlarında yemekler yemiş ve bu birikimini bizimle de paylaşmıştı. Bizi, üç Michelin yıldızlı Lasserre restoranına davet ederek Paris’in başka bir gastronomik yüzünü tanımamıza vesile olmuştu. Bu yemekte, gençlik yıllarında aşık olup evlendiği Izmirli eşi Nurgün Hanım ile tanıştık. Onu da en az Ali Aktoğu kadar sevdik. Hatta Ali çok beğendiği Angelique filmlerinin
baş rol oyuncusu Michele Mercier’ye benzediği için Nurgün’le evlendiğini söylediğinde ben de Nurgün’ün ondan daha güzel olduğunu hatırlatmıştım. Başarılı bir evliliğin huzuru ve mutluluğu ikisinde de hissediliyordu.

O akşam, yemek sonrası bizi Paris’in unutulmaz köşelerine götürdü. Place Vendôme’da 12 numaralı binanın önünde durup, Chopin’in ölümünden önce burada yaşadığını anlattı. O sırada Nocturne’ler çalıyor, adeta geçmişin ruhunu hissettiriyordu. Daha sonra bizi Mirabeau Köprüsü’ne götürüp, fransizcaya çevirdiği Maria Missakian şiirini Michel Derville’den dinletti ve Apollinaire’i andı. Bıraksaydık sabaha kadar Paris’in gizemli köşelerini bize tanıtmak niyetindeydi.

Yıllar geçse de ilişkimiz, iki Saint Joseph’liye yakışır bir şekilde kardeşçe devam etti. Birbirimize her konuda destek olmaya özen gösterdik. Ali Aktoğu’nun Fransız Şairler Derneği’nin antolojilerinde yayımlanan şiirlerini keyifle okudum. Ayrıca Saint Joseph dergisine yazdığı yazılar sayesinde onun hayatı ve ilgi alanları hakkında daha çok şey öğrendim. Seyahate olan düşkünlüğünü bilirdim, ama bazı ülkelerin onun için ayrı bir yeri vardı. Özellikle İtalya ve Yunanistan, hatta Yunan adaları, onun tutkuyla bağlı olduğu yerlerdi. Portofino için yazdığı iki şiiri vardı ve İtalya’ya duyduğu aşk ise her satırda hissediliyordu.

Saint Joseph Lisesi onu çok etkilediği ve onda silinmez izler bıraktığı için, lise arkadaşlarıyla iletişimde kalmaktan büyük keyif alırdı. Ancak okul yıllarında hayal ettiği Fransa ile burada yaşadığı Fransa arasındaki fark, ona ciddi bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Özellikle son yıllarda Fransa’nın ekonomik ve kültürel açıdan düşüşte olması onu derinden üzüyordu.

Lisede oldukça başarılı bir öğrenciydi. Hazırlık sınıflarından birini atlayarak sadece bir yıl okumuştu, matematikte Hazırlık 1 de ve Orta 2 den itibaren sürekli birinciydi. En sevdiği hocası manevi babasi gibi gördüğü Matalon’du. Matalon da onu çok sever, öz oğlu gibi üstüne titrerdi. Fransa’da aldığı eğitimle başarılı bir kariyer yapmış, ülkenin önemli kuruluşlarından önce CEA’da işe girmiş sonra EDF’ in Recherce et Développement bölümünde emekli olana kadar büyük bir sadakatle çalışmıştı.

Matematiğe olan ilgisi, başka bir Saint Joseph’li Pr. Dr. Ali Nesin ile de dostluğunu pekiştirmişti. Ali Nesin’in Şirince’deki Matematik Köyü’ne Matalon babasının adına bir ev yaptırmıştı ve heykelini de diktirmek için bir İtalyan heykeltraşla uzun süre görüşmesi de bu dostluğun bir örneğiydi.

Ali Aktoğu, yaşam dolu, entelektüel, samimi ve derinlikli bir kişiliktir. Pariste 30 küsur yıl yaşadıktan sonra artık emekliliğinde Périgord’a taşınan Ali Aktoğu günlerini  Fransa’daki kültür yaşamının elverdiği ölcüde  çeşitli kültürel konuları  Saint Joseph’li arkadaşlarıyla da tartışarak ve gezerek geçirmektedir.. Onu tanımış olmak, benim için büyük bir zenginliktir.