Her insan bir kaşiftir. Ama zamanı keşfedemez.
Her insan bir kaşiftir. Ama zamanı keşfedemez.
Bildiğim Bir Şey Var, O Da Hiçbir Şey Bilmediğimdir.
Sokrates
Mehmet Ömür
Cahillik en çok “zaman” konusundadır. Ne kadar kafa patlatırsanız patlatın sonuca varmazsınız. Tam anladığınızı sandığınızda ne kadar yanıldığınızı da anlarsınız. Zaman görecelidir. Siz yaşlandıkça süratlenir. Oysa saatler hep aynı süratle dönmektedir. Nasıl olur bu?
Zaman, insanlık tarihinin en eski ve en önemli kavramlarından biridir. İnsanlar binlerce yıldır zamanı ölçmeye ve yönetmeye çalışıyorlar. Zamanın ölçülmesi, insanların hayatını planlaması, örgütlemesi ve koordine etmesine yardımcı olmuştur. Zamanın doğası, yıllar boyunca birçok bilim adamı, filozof ve düşünür tarafından tartışılmıştır.
Zaman, insanların hayatını planlamasına ve organize etmesine yardımcı olurken, zamanın yönetimi de oldukça önemlidir. Zaman yönetimi, insanların hayatında önemli bir rol oynar. Zamanı doğru bir şekilde yönetmek, insanların hayatındaki stresi azaltabilir ve daha verimli bir şekilde çalışmalarına yardımcı olabilir.
Zamanın en önemli özelliklerinden biri göreceli olmasıdır. Zaman, gözlemcinin hareketine bağlı olarak değişebilir. Bu fikir, Einstein tarafından öne sürülmüştür ve görelilik teorisinin temelini oluşturur. Göreceli zaman, hızlanan bir gözlemci için zamanın yavaşladığını gösterir. Zaman göreceli bir kavramdır ve her gözlemcinin zamanı farklı şekilde deneyimlediği söylenebilir.
Son zamanlarda zamanın neden yaşlandıkça süratlendiği konusuna merak sardım. Yaşlanmanın da böyle bir yararı var işte.. Takıntılı oluyorsunuz. Takıntı meraklı olmaktan farklı. Takıntı da hafızamızın bize oynadığı çeşitli oyunlardan biridir.
Yaşlandıkça zamanın hızlandığı fikri de oldukça ilginçtir. Çünkü birçok insan bu durumu tecrübe etmiştir. Yaşlandıkça, zamanın daha hızlı geçtiği hissi doğar ve birçok insan bu durumu sorgular. Bu fikir, yaşlanmanın nörolojik ve psikolojik etkileriyle ilgili birçok araştırmada ele alınmıştır. Bu çalışmalar, insanların yaşlandıkça zamanı daha hızlı geçirdiğini göstermiştir.
Hafızamızın da kendi iradesi vardır. Hiç unutamayız dediğimiz bir kokuyu veya bir anıyı bir yıl sonra hatırlamaya çalıştığımızda çok zorluk çektiğimiz olmuştur. Çünkü hafıza canı nereye oturmak isterse oraya oturan bir kedi gibidir.
“Hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti”
Near death sendrom denilen son anda ölümden kurtarılmış kimselerin yaşadığı deneyim, belki de zamanın yaşamın son saniyelerinde ne kadar çok hızlandığının bir göstergesidir.
Hollanda da dört ödül alan ülkemizde de 2008 yılında yayınlanan 306 sayfalık “Yaşlandıkça Hayat Neden Çabuk Geçer? Why Lif Seeds Up As You Get Older?” adlı eserini değerli arkadaşım Halit Yıldırım özetlemişti. İzniyle birkaç paragraf aktarmak istiyorum
Kum saatinin her çevrilişinde geçen zaman tekrar elde edilir; bir el hareketi yeterlidir bunun için. Ama biriken kumlar ne kadar sıklıkla akıtılırsa zaman o oranda hızlı geçer. Kum saatlerinde akan kum taneleri her defasında sürtünerek birbirlerinin yüzeylerini parlatır, sonunda bir kaptan ötekine neredeyse birbirine hiç sürtünmeden geçer ve her defasında saatin boynunu da bir parça genişletirler. Kum saati ne kadar eskiyse, kum o kadar hızlı akar. Böylece kum saati, fark edilmese de her defasında belli bir zaman aralığını daha kısa ölçer. Bu ölçüm hatası, içinde bir metafor barındırmaktadır: “İnsanlarda da böyledir, sonraki yıllar gittikçe daha hızlı akar, ta ki ölçüm kabı dolana kadar. İnsanın içi de zamanla izlenimlerle doldukça dolar.”
Günlük ritimler insanı daha çok gündüz yaşayan bir kişi veya gece yaşayan insan haline getirebilir. Sabah erken kalkan insanlarda vücut sıcaklığı erkenden yükselmeye başlar, öğleden sonra dört civarı zirveye ulaşır, sonra düşmeye başlar. Sabahçıların vücut saatleri gececiler vücut saatlerinden ileridir, akşam olup onların vücut sıcaklıkları düşerken gece insanları akşam karanlık çöktükten sonra daha faal ve zinde olurlar, vücut sıcaklıkları geç saatlerde zirveye ulaşır.
İnsan yaşlandıkça zamanla olan ilişkisi komik bir hale mi gelir yoksa acıklı bir hale mi gelir? İşte soru budur!
*Belleğimiz bazı şeyleri kafamızdan çıkartma emrimizi katiyen ciddiye almaz: “Keşke bunu görmeseydim, yaşamasaydım, duymasaydım; bunu tamamen unutabilsem” deriz. Ama hepsi boşunadır; unutmak istediğimiz şey gece, uykumuz kaçtığında kendiliğinden, davetsiz bir şekilde çıkıp geliverir karşımıza. Bellek, aslında bir köpek gibidir; az önce uzağa attığımız şeyi kuyruğunu sallaya sallaya bize geri getirir.
*Olayları ileriye doğru hatırladığımız inkar edilemez bir gerçektir. Geriye doğru hatırlamak arabayı geri geri sürmek gibidir: Böyle gidebilirsiniz ama arabaların bu şekilde gitmek için yapılmadığını bilirsiniz. Geriye doğru yaşamak, şiirlerle romanların imtiyazı alanındadır. Araştırmacılar hatırlamanın ileri doğru bir yön izlemesi üzerine çok çalışmışlar ve bunu beynin biyolojik işlevlerinde aramışlardır. “Hayat sürekli bozulma ve tamir edilme süreçlerinden ve tehlikelere karşı mücadelelerden oluşur; dolayısıyla yaşamak için önsezilerden yararlanmak zorundayızdır.”
*Belleğimiz günlük yaşam şartlarında da pek iyi değildir. Dikkati pek çekmeyen olayları, eskiden duyulan bir sesi, eski günlerin havasını, odaların kokusunu veya yenen bir yemeğin tadını hafızanızda yeniden oluşturmak zordur. Sevdiğiniz kişilerin eski görünüşlerini de gözünüzde pek kolay canlandıramazsınız. Anne-babanızın eski günlerdeki görünüşleri, çocuklarınızın küçüklük halleri, karınızın, kocanızın, dostlarınızın yıllar önceki halleri yavaş yavaş değişme uğradıkları için eski görünüşleri hafızanızdan yavaş yavaş silinip gitmiştir. Kendi görünüşünüzdeki değişimler bile gözünüzden kaçar. Bugün aynada gördüğünüz yüz, bırakın bir yıl, bir ay önceki halinden bile farklıdır.
Araştırmalara göre çocuklarda zamanı doğru tahmin etme yeteneği yaşla ilerler, yirmi yaşında zirveye ulaşır, ondan sonra da azalır. Yaşlılarda bu yetenek çocukların seviyesine düşer. Bazı araştırmalar yaşlıların zaman aralıklarını sürekli olarak fazla tahmin ettiklerini göstermiştir.
Zaman kime aittir, zaman bana mı aittir? Zamanının sahibi olan var mıdır? ‘Zamanını boşa harcama’ diyen babamın sesi hep kulağımdadır. Proust da kayıp zamanın peşine düşmüştü. ‘Kayıp Zamanın İzinde’ adlı roman, Marcel Proust’un hayatının son 17 yılında yazdığı yaklaşık bir milyon ikiyüz elli bin sözcükten oluşan 3000 sayfalık ve yedi ciltlik dev bir romandır. 20. yüzyıl edebiyatının en büyük eserlerinden biri sayılır. Yıllar süren bu eserini yazarken zamanını boşa mı harcadı yoksa hakikaten kayıp zamanın izini mi sürdü düşünmeye değer.
Zaman deyince sorular birbirini kovalar durur.
Zaman bana aitse niye biriktirmiyorum? Zamanı insanlar yaratır ve ona bir değer atfederler. “Vakit nakittir” derler.
Aslında zaman insanın yarattığı bir kavramdır. Bir insanı sanal bir ortama koyun, bir duvarda hızlandırılmış büyük bir saat olsun diğer duvarda da hızlı giden saate paralel gün doğumları ve gün batımlarını gösteren bir ekran olsun, denek 24 saat sonra kaç gündür içeride olduğuna dair sağlıklı bir cevap veremiyecektir.
Güneş sistemi bağlı bulunduğu galaksimizin etrafında 240 milyon senede bir tur atar, peki galaksi evrenin etrafını kaç milyon yılda dolaşır. Bunun hesabını yapmak bile çok zordur.
İnsanın yarattığı ve asırlar boyunca değiştirdiği zaman kavramı nedir? Saatlerden gelen tik-taklar evrensel zamana göre nedir, ne kadardır? Zaman sanki sadece bir inançtır. İnsanların yarattığı zihinsel bir inanç. Ölümümüzde ne kadar zaman kaldı? 20 sene 10 sene?, 5 sene , 3 sene, 1 ay, 1 hafta, bir gün, bir saat, 1 dakika…
‘Zaman hiç bir şeyin geçmediği zaman geçen şeydir’ tanımı benim kulağıma hoş geliyor doğrusu. Zaman tabii koyun sayarak geçen bir şey de değildir.
Sonuç olarak zaman bilim adamları için çok önemli bir fizik antitedir. Zamanın eğilip bükülmesinden, sıkışmasından ve distorsiyonundan bahsedilmektedir. Newton ve Einstein’dan beri bu konuda pek fazla gelişme de görülmüyor. Zaman konusunda daha uzun bir zaman cahil kalacağız gibi duruyor. Ama zaman da, aşk gibi, sanat gibi, tanrı gibi ve ölüm gibi zihnimizi sürekli gıdıklayan bir konu olduğu kesin.
Ne zaman
Ne zaman bu addan sandan geçeceğiz, ne zaman?
Can meclisinin halkasına ne zaman hep birden girip
oturacağız?
Dudağımıza bir tek kadeh dokundurmadan
ne zaman içeceğiz büyük dostumuzun huzurunda
can şarabını,
ne zaman içeceğiz, ne zaman
Ne zaman diyeceğiz can sâkisine, uzat elini.
biz bu yana göçtük artık,
armağanlar getirdik sana.
Ne zaman diyeceğiz can sâkisine, ne duruyorsun,
tutulduk bir kere, düştük ocağına senin,
gurbet elde üşüdük, donduk kaldık,
selâm ver, hatırımızı sor, kucakla, ısıt bizi,
bize kırmızı şarap sun.
Ne zaman bize cevap verecek o, ne zaman?
Ne zaman diyecek, nem varsa sizin,
buyurun, afiyetler olsun?
Mevlana Celaleddin Rumi
Şimdi summer time ve summer wine şarkılarını dinleyelim:
Çünkü zaman bize hediyedir ve her an güzel geçirilmelidir.