Eurotunnel, Eurostar… 20 yıl geçti aradan…
30’lu yaşlar… Paris hastanelerinde doktorluk yapıldığı, yaşamın heyecan dolu, Manş Denizinin de göze okyanus kadar büyük geldiği yıllar.
1984 yılının bir akşam üzeri Paris’ten otobüse biniyoruz. Hafta sonunu Londra’da geçirmek üzere olmanın neşesi var üzerimizde. Öğrencilik halleri uçağa binmemize izin vermiyor. Otobüs akşam Pas de Calais’ye varıyor. Howercraft denilen hızlı arabalı vapura bineceğiz. Gözümüze büyük ve güvenilir geliyor. Manş Denizi geçilecek. Gemi kalkar kalkmaz hayal kurmuş olduğumuzu anlıyoruz. Manş Denizi kudurmuş, azgın dalgalar bizi yutacak sanki. Bir o yana bir bu yana sallanıyoruz. Kimi düşmemek için direklere tutunuyor, kimi korkusunu yatıştırmak için kumar makinelerinin kollarını çekiştirmeye devam ediyor. İçleri dışlarına çıkmış bazıları da perişan halde.
Sabah çok erken saatte Dover’de otobüs gemiden iniyor ve bizi Victoria otobüs terminaline bırakıyor. Kahvaltı için girdiğimiz basit büfede “Two yumurta, please” talebime kıbrıs aksanıyla “Nasıl pişsin abi” cevabı uyanmamıza yardımcı oluyor.
Şaşkınlığın 30 yıl önce Victoria otobüs garında kaldığını sanıyordum. Oysa 30 yıl sonra Paris’te Gare du Nord’dan bindiğim Eurostar treni ile Eurotunel’den geçerek iki saatte Londra’ya gelişim de benzer şaşkınlık içinde geçti. Yine 20 yıl önce sefere başlayan bu tren, o küçük ama sürekli dalgalı Manş Denizinin altından geçip sanki Paris’in bir banliyösüne gidermişcesine Londra’nın göbeğine götürdü bizi. İlk kez bindiğim Eurostar ve Eurotunel’in 30 yıllık hikayesi oldukça ilginç. Bu yıl 30’uncu kuruluş yılını kutlayacak. İlk seferini François Mitterand ve Kraliçe Elisabeth birlikte yapmışlardı. Bugüne kadar milyonlarca insanın geçtiği bu tünelden arabalar, kamyonlar da geçebiliyor. Başlangıçta yıllarca zarar eden Eurotunel şirketinin hikayesi bugün başarı hikayesi olarak okunabilir. Genel kurullarında sürekli olay çıkan ve her yıl milyonlarca euro zarar eden şirketten aldıkları hisseleri sabırla saklayan hissedarlar bugün keyif içinde karlarını hesaplıyorlar. 10 yıl kadar şirketin başına getirilen CEO’nun başarılı manevralarıyla büyük zararda olan şirket bugün karına kar katıyor. Son proje Londra’nın diğer önemli Avrupa şehirlerine bağlanması. Mali açıdan Avrupa Birliğine girmeyi kabul etmeyerek ne kadar akıllı bir iş yaptığını kanıtlayan İngiltere şu anda Brüksel’e de bağlı. Sırasıyla Lyon, Marsilya ve Cenevre de yakında sisteme girecek.
Paris’ten trene binmeden önce kimlik kontrolünden geçiyorsunuz, hemen arka tarafta sizi İngiliz pasaport kontrolü bekliyor, onu da geçtikten sonra Londra’da herhangi bir kontrol yok. İstasyondan elinizi kolunuzu sallayarak çıkabiliyorsunuz. Dönüş ise daha kolay. Londra’daki Fransız pasaport kontrolünü geçince başka bir kontrol yok. Süratli tren sizi Paris’in göbeğinde indiriyor.
Kuruluş etkinlikleri arasında 8 sanatçıdan istenen bu yıldönümü için özel 8 eser Print Club tarafından satışa çıkartıldı. Biz en çok Lucille Clerc’in Big Ben saati ile Eyfel kulesini buluşturan deseni ile Rose Blake’in bekarlar partisini vurgulayan kalpler dolu eserini beğendik.
20’inci kuruluş yıldönümü için düzenlenen bekarlar partisi birçok bekar kadın ve erkeği büyük bir masanın etrafında topladı. Tapaslar yenildi, şarap su gibi aktı. Newington Caddesi’ndeki eski adı “ Oui Madame” olan La Culotte restorandan Manş’ın iki yanından gelmiş bekarlar çifter çifter mutluluk içinde ayrıldılar. Eurotunelle birlikte onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…