Bir fotoğraf kitabı nasıl yapılır?

Kapadokya adlı kitabımın yapım süreci ve  hikayesini anlatmam istendi.

Kapadokyanın gizemine çok önceleri 17 yaşımda kapılmıştım. Kitap fikri ise çok sonradan bir kıvılcımla geldi. Oysa bu kitaptan önce sıradan Ripple Marks adlı İzlanda abstre fotoğraflarından oluşan Amerikan Blurb yayınevinde basılan  amatör fotoğraf kitabım ve Gültekin çizgenin rehberlik ettiği Doğa adlı  yine başka amatör bir fotoğraf kitabı yapmıştım. Ama Kapadokya kitabı farklı bir şekilde gelişti. Kitabın basımından tam 2 yıl önce  bir mucize gerçekleşti. Kamboçyanın Angkor tapınakları arasında gezinirken beni çok etkileyen bir fotoğraf kitabıyla karşılaştım. 

John McDermott İngilteredeki rahat hayatını bırakıp hayallerinin peşinden Kamboçyaya gidip   ve orada 14 yıl yaşadıktan sonra  2009 da Elegy (Ağıt) “Angkor’un yansımaları” adlı  kitabı yapmış ve yayınlamış. Ben de o sıralar 10 senedir Kapadokya fotoğrafları çekiyordum. Uzun soluklu bir işti. Çekip bir kenarda biriktiriyordum. Film, slide veya dijital. Sanki günün birinde bir işe yarabilecek bir şeyler olur diye tüm lenslerimi kullanıyor ağırlıklı olarak manzara fotoğrafına uygun geniş açılı lenslerimi ve alan derinliği yüksek f değerlerini yeğliyordum. Her türlü ortamı kullanmıştım. Merih Akoğuldan fotoğraf dersleri almıştım. Sıra  bu birikenleri ne yapılabilir diye düşünmeye sıra  gelmişti. Siem Reap bölgesinde Angkor tapınaklarını ziyaret ederken oradaki  küçücük hediyelik eşya satan butikte bu kitapla karşılaştığım. İşte o anda Kapadokya kitabı ile ilgili kıvılcım çaktı. İlham Kamboçyada geldi diyebiliriz. Böylesine büyük bir iş yapmalıyım dedim kendi kendime. Kapadokyanın gizemini dünyaya taşımalıydım. Nitekim dünyaya taşıdım ama John McDermott un yaptığını yapamadım. Tüm uğraşılarıma rağmen kitabı ve sergisini ne Kapadokyaya ne de Ülkeme taşıyamadım. Birisi Fransız Profesyonel fotoğrafçılar derneğinin galerisinde olmak üzere Pariste 2 sergi yaptım ama kitap ne Türkiyede ne de Kapadokyada ilgi gördü. İlk kez  12 yıl sonra ülkemde kitap dağıtılıp tükendikten sonra gündeme geldi. TRT2 kitapla ilgili bir röportaj gerçekleştirdi. TRT nin bu kültür kanalına teşekkür ederim.

Kitap için bahsettiğim kıvılcım çakınca çalışmaya başladım. Bir kitabın oluşmasında olmazsa olmaz 4 faktörü bir araya getirmeye karar verdim. Daha önce de doktorlukla ilgili mesleki kitapların   fotoğraf, yeme-içme, popüler bilim kitapları ve şiir kitabı yazmıştım. Bu seferki daha “kitap kitap” olmalı hatta gerçek bir sanat kitabı olmalıydı. Nitekim oldu da. 

Bana göre başarılı bir fotoğraf kitabı için olmazsa olmaz dört faktörü şu şunlar. Küratör, Matbaa, Kitap designer’ı ve sanat eleştirmeninin girşi yazısı. Küratör ünlü fotoğrafçı Fethi İzan kitabın küratörlüğünü yaptı, Kıymetli Designer  Mehmet Ali Türkmen kitabın tasarımını yaparken kitap için özel logo üretti. En önemli basamak kitabın basımı Türkiye’nin hatta dünyanın önde gelen ve fotoğraf kitabı basımında ustalaşmış matbaası değerli Alparslan Baloğlu’nun yönetimindeki A4 Offset’in nazik dokunuşuyla gerçekleşti. Nihayet kitaba ruh katan, aramızdan 2022 de ayrılan Fotoğraf sanatçısı, eğitmen, yazar, fotoğraf kuramcısı Orhan Alptürk de kitabın giriş yazısını yazdı. Böylece kitap 2012 yılında doğdu. Türkçe ön yazılı idi. Arles fotoğraf festivaline gitti beğeni kazandı. Değişik ülkelerden sahip olmak isteyenler oldu. Onlara gönderildi. Ancak uluslararası platformda hem Kapadokyayı hem de ülkemi tanıtmayı arzu ettiğimden kitabım bir de İngilizce basılmasını arzu ettim. 2 yıl sonra kitap bu kez İngilizce olarak dağıtıma girdi. Her baskı 1000 er tane basıldı ve baskısı tükendi. Nadir kitap web sitesinde de artık kolay kolay bulunmuyor. Üçüncü baskısı için burada görücüye çıkıyor diyebilirim. Belki ülkemiz turizmine küçük bir katkı sağlayabilir. Bütün arzum bu yöndedir.

Kitabın teknik özelliklerine gelirsek

 

Kitabın içindeki Fotoğraflar 15 yıl boyunca çekildi. Dönemlerin tüm teknikleri kullanıldı. Filmli fotoğraf, slide, çeşitli rezolüsyonlarda dijital ortamdan yararlanıldı ve hem renkli hem de siyah beyaz teknikler kullanıldı. Negatif film pelikülü üzerine kaydedilmiş siyah beyaz ve renkli analog fotoğraf kareleri taranarak dijitalize edildi ve büyük olasılıkla Türkiye’de bir ilk olarak triton baskı tekniği ile terre de sienne brule (Yanık Siena Toprağı) renginin üst koyu ve alt açık katmanlarından seçilen renkler ile basıldı. Kitabın kağıtları İtalyadan ithal edildi. Böylece tüm fotoğraflar ortak bir fotoğraf diline sahip oldular.  Kapak ve cilde çok özenildi kitap için özel tasarlanmış logolar kapakta bakır varak yaldız ile özel olarak basıldı.

Gelelim sizin de   üzerinde hassasiyet ile durduğunuz görsel bir hikayenin oluşum sürecine.

Bildiğiniz gibi Kapadokya eşsiz, mistik dünyada benzeri bulunmayan çok derin tarihi miraslara sahip bir bölge. Kendi gelenekleri olan ilk hristiyanların hristiyanlık dini ve bu dinin okullarını kurdukları olağanüstü bir bölge. Jeolojik ve coğrafi yapısı çok özel. Tüf denilen toprağının parmaklarla bile kazılıp yerleşke veya saklanmak için  yer altı şehirlerinin yapılmasına uygun ideal bir ortam olması bölgeyi daha da özel hale getiriyor. Benim elimde birikmiş 24.000 fotoğrafdan nasıl bir hikaye oluşacaktı. İnsanlar var, insanların yaşamından kesitler var, köyler var, kiliseler var. Muhteşem manzaralar var, balonlar var. Turistler var, yeme içme mekanları var. İnsan ve doğaya dair ne isterseniz var. Tüm bunların arasında bir tercih yapıp bir hikaye anlatmamız gerekiyordu. Her tercih bir vazgeçiştir. Biz de yukarıya baktık. Erciyes dağının yüceliklerine baktık ve aşağı doğru yavaş yavaş inerek önce doğaya göz diktik. Diğerleri her yerde vardı ama bu doğal güzellikler başka yerde yoktu. Doğal güzelliklere odaklanarak tercihimizi ve hikayemizi bu bakış açısıyla yazmaya karar verdik. 24.000 fotoğraftan doğayı en güzel anlatan beğendiğimiz 119 fotoğrafı kitaba aldık. Bir top tutan çocuk, bir at arabalı köylü ve bir balon fotoğrafı ile bölgenin ölü bir bölge olmadığına da gönderme yaptık.

Proje sırasında hiç bir sorun yaşamadık. Fethi İzan, Mehmet Ali Türkmen ve Alparslan Baloğlun’dan oluşan ekip mükemmel bir işbirliği anlayış ve kardeşlik ortamında mükemmel bir iş çıkarttılar.

Bir proje biter mi sorunuzun cevabı kısaca evet! Bitmese de bitirilmeli. Bence bitmeyen bir proje proje değildir. İllaki bitirilmelidir ve yeni projeye başlanmalıdır. Yaşam arkası arkasına gelen projeler bütünüdür.

Bu projeyi yeniden yapsaydım fazla bir şey değiştireceğimi sanmıyorum. Bana göre yeterine başarılı proje. Diliyorum bunu takip edenler de en az bu kadar başarılı olurlar.