Fotoğrafın Doğuşu; 1826 mı? 1827 mi? yoksa 1839 mu? 200 cü yıla girerken biraz fotoğraf tarihi.

Fotoğrafın Doğuşu: Görsel Hafızanın Kalıcı Olma Serüveni

Hafızanın Görselleşmesi

Bu yazıyı Merih akoğulun  yazısını okuduktan sonra yazmaya karar verdim. Yazıyı siz de okumak isterseniz yazı şu bağlantıda duruyor.

Aynaların içinde Asma Bahçeleri başlıklı yazı şöyle başlıyor;

Tarih tekerrürden ibarettir; ya da hep öyle derler. Tarih, aynı yerlerden farklı zamanlarda geçmektir. Zamanın tarihi, 1839’dan beri fotoğrafın da tarihidir. Şu 1839 ve/veya 1826-27 tarihlenen fotoğrafın bulunuşu hep kafamı karıştırmış, doğru tarihi nereye koymalı diye hep düşünmüşümdür.

Bunun iki nedeni var. Fotoğraf tarihi bilinmeden iyi fotoğrafçı olunmayacağına olan inancım ve ilk fotoğrafın ne zaman çekildiği konusu ile fotoğrafın bulunuşu konularındaki tereddütler. Bu konulara acaba biraz açıklık getirebilir miyim? diye düşündüm.

1826 veya 1827’de Joseph Nicéphore Niépce ışığa duyarlı bir levha üzerinde, kalıcı görüntüler elde etmeyi başarır. Aslında ilk fotoğrafı 1822 de elde etmiştir. Bu bir natür mort’dur. Ancak bu fotoğrafı Niepce koruyamamış bir şekilde tahrip olmuştur. O nedenle fotoğrafın tarihi eldeki ilk fotoğraf Point de vue du Gras olduğundan fotoğrafın çıkış tarihi 1826 ya tarihlenir. Genel olarak kabul edilen çekim tarihi başlangıçta 1826 idi, ancak 1967’de Harmant ve Marillier, Niépce’in mektuplarına dayanarak bunun 1827 yılına, 4 Haziran ile 18 Temmuz arasına ait olduğunu ileri sürerek bu tarihi tartışmaya açtılar. Bir de süre konusunda kafa karışıklığı vardır. Bir 8 saat süreden bahsedilir hatta uzun süre boyunca, güneşin her iki taraftaki binaları da aydınlatıyor oluşu, pozlama süresinin tam bir gün olduğu düşüncesini doğurmuştu ancak 1990’larda yöntem yeniden uygulanıp dönemin tanıklıklarına da başvurulduğunda, Marignier adlı araştırmacı poz süresinin birkaç gün olmak zorunda olduğunu göstermiştir .

Kaynak; https://www.canalacademies.com/emissions/sous-la-coupole/academie-des-beaux-arts/aux-origines-de-la-photographie-nicephore-niepce

Niépce, bu fotoğrafı karanlık kutu (camera obscura) ve parlatılmış kalay plaka üzerine sürülmüş Bitume de Judee maddesi ile çekmiştir.  Bu madde Seyssel’deki asfalt madeninden gelmiştir. İşte ilk fotoğraf da bu Yahudi bitümü olarak da adlandırabileceğimiz madde kullanarak gerçekleştirdi. Kaynaklara göre kalay plakanın boyutu 16,2 × 20,2 cm [ ya da 16,7 × 20,3 × 0,15 cm  olarak verilmektedir.

Niépce daha önce yukarıda da belirttiğimiz gibi , 1822’de, tarihe karışmış ve unutulmuş bir natürmort çalışması, La Table servie étrangement (“Tuhafça Hazırlanmış Masa”) adlı bir görüntü elde etmişti. Bu fotoğraf aslında, bir masa üzerine yerleştirilmiş nesnelerin yakalanıp kalıcı bir yüzeye aktarılması bakımından tarihin ilk fotoğrafıdır. Ancak korunamadığı için ilk fotoğraf olma özelliğini Point de vue de Gras’ya bırakmıştır. Bu eserin orijinali, Teksas/Austin’deki Harry Ransom Center adlı sanat arşivinde bulunmaktadır.

Meraklısı için şu bağlantıyı da buraya alalım. İçinde başka ayrıntılar da var; http://www.niepce-daguerre.com/le_point_de_vue_du_Gras..html

Point de vue du Gras, yaygın biçimde zannedildiğinin aksine, çekilmiş ilk fotoğraf değildir. Yalnızca bugüne ulaşmış olan ve hâlâ varlığını sürdüren ilk fotoğraf olma özelliğini taşır. Bununla birlikte, fotoğraf tarihiyle ilgili birçok dergi ve yayında yanlışlıkla tarihin ilk fotoğrafı olarak sunulmuştur sunmaya da devam etmektedir.

 Niepce, 1829’da benzer çalışmalar yapan Louis-Jacques-Mande Daguerre’la ortaklık kurar.

Fransa 1839 yılında Daguerre’in buluşunu tüm dünyaya Fransa’nın hediyesi olarak tanıtma sözü karşılığında  Daguerre’e emekli aylığı ödemeyi kabul etmiştir.

19 Ağustos 1839’da Fransız devleti, Daguerre ile Nicéphore Niépce’in mirasçısı olan Isidore Niépce’ten bu yöntemi satın aldı ve onu “Fransız hükümetinin tüm dünyaya armağanı” ilan etti.

Ancak Akademi tarafından kamuya yapılan ilk tanıma anı, aslında 7 Ocak 1839’dur.

İnsanlık tarihi boyunca hafıza konusunda  en güçlü araçlardan biri görsellik olmuştur. Mağara duvarlarına işlenen hayvan figürleri, Ortaçağ el yazmalarındaki minyatürler ya da Rönesans ressamlarının tuvalleri… Hepsi, çağlar boyunca yaşananları   görüntüye dönüştürme çabalarıydı. Bu çabaların ortak noktası, insan elinin müdahalesiydi. Gerçeği birebir yakalamak, doğrudan ışığı kullanarak kalıcı izler bırakmak ise ancak 19. yüzyılda mümkün oldu. Fotoğraf tarihi de bence yalnızca bir teknik buluş değildir. Dünya kültür tarihinin dönüm noktalarından biridir.

İlk Denemeler: Işıkla iz nasıl düşürülür?

  1. yüzyıldan itibaren kullanılan camera obscura (karanlık oda) optik cihazı, sanatçıların ve bilim insanlarının ilgisini çekiyordu. Küçük bir delikten içeri giren ışığın dış dünyayı ters bir görüntü halinde yansıtması, görenleri büyülüyordu. Ancak bu görüntü yalnızca anlıktı; kalıcı hâle getirilemiyordu. Bu noktada bilim insanlarının arayışı, ışığın bıraktığı izi kaydetmek üzerine yoğunlaştı.

Niépce ve İlk Kalıcı Fotoğraf (1826)

Fotoğraf tarihinin başlangıç noktası olarak kabul edilen an, 1826 yılıdır diye bilinegeldi yıllarca oysa araştırmalar bu tarihi bir yıl sonrasına taşıdı. Fransız mucit Joseph Nicéphore Niépce, Burgonya’daki evinin penceresinden gördüğü manzarayı kalıcılaştırmayı başardı. “Le Gras’taki Pencereden Görünüm” olarak bilinen bu ilk fotoğraf olarak kabul edilen bu fotoğraf, ışığa duyarlı bitüm kaplı bir metal plakanın günlerce pozlanmasıyla elde edildi.

Ortaya çıkan görüntü, bugünün estetik ölçütleriyle hamdır: bulanık siluetler, belirsiz hatlar… Ama kültür tarihi açısından devrim niteliğindedir. Çünkü ilk kez insan elinden bağımsız olarak ışık, kendi izini yüzeye bırakmıştı. Niépce’in buluşu, insanlık belleğinde “ışığın kendi hafızası” fikrini doğurdu.

Daguerre ve Dagereotip (1839)

Niépce’in ölümünden kısa süre sonra, onun ortağı Louis-Jacques-Mandé Daguerre, çalışmaları daha ileriye taşıdı. 1839’da duyurduğu dagereotip yöntemi, fotoğrafı kamusal bir buluş haline getirdi. Gümüş kaplı bakır levhalar üzerine iyot buharıyla duyarlılık kazandırılan yüzeyler, ışığa maruz bırakıldıktan sonra cıva buharı ile geliştirilip tuzla sabitleniyordu.

Ortaya çıkan sonuç, dönemin insanlarını hayrete düşürdü: inanılmaz netlikte, ayrıntılarıyla seçilebilen görüntüler… Ressamların haftalarca çalışarak elde ettiği portreler, birkaç dakikalık pozlama ile yakalanabiliyordu. Üstelik 1839 yılı, yalnızca teknik bir başarı değil, aynı zamanda fotoğrafın kültürel kabulünün başlangıcıdır. Fransız Bilimler Akademisi’nde yapılan duyuru, bu icadı tüm dünyaya tanıttı. İşte o günlerde ressam Paul Delaroche, “Bugünden itibaren resim ölmüştür!” cümlesini kurmuş ama bu söz iyiki de gerçekleşmemiş resim sanatı da kendi yolunda ilerlemeye devam etmişit. resim sanatı olmaksızın sanat dünyası öksüz kalırdı diye düşünüyorum.

Fotoğrafın Erken Dönemde Topluma Etkisi

Dagereotip, özellikle burjuva sınıfında büyük ilgi gördü. Portre ressamlarına başvurmak pahalı ve zahmetliydi; oysa fotoğraf, kişisel kimliği belgeleyen hızlı ve güvenilir bir araç haline gelmişti. Aynı zamanda şehirlerin, anıtların, coğrafi keşiflerin kayda geçirilmesinde de kullanılmaya başlandı.

Toplum için bu, sadece yeni bir teknik değil, aynı zamanda görsel hafızanın demokratikleşmesi anlamına geliyordu. Artık  aristokratların ya da kilisenin dışında da, daha geniş kitlelerin de “görünür olma” şansı ortaya çıkmıştı.

Görsel Hafızadan Kültürel Devrime

Niépce’in ilk fotoğrafı ile başlayan süreç, Daguerre’in dagereotipi ile ivme kazandı ve insanlığın görsel hafızasını köklü biçimde dönüştürdü. Fotoğraf, bir icat olmanın ötesinde, modern kültürün temel yapı taşlarından biri haline geldi.

Bugün elimizdeki dijital fotoğraflar ve sosyal medya akışları bile köklerini 1827’deki ilk ışık izinde ve 1839’daki kamusal ilanla atılan temelde bulur. Fotoğraf,  geçmişi kaydetmenin ötesinde;  kimliğimizi, toplumsal hafızamızı ve kültürel bilinçlerimize de biçim verir.

Görsel hafıza gözlerimizin yaşadığı saniyelik deneyimler dışında, tarihe düşülen  kayıtlardır. Fotoğrafın bulunuşu, insanlığın kendisini yeniden görme biçimidir diyeler sözlerime son vereyim.