Kendimi iyileştirmek için Fotoğrafı kullanmak istiyorum..

Bazıları fotoğraf çeker, bazıları ise fotoğraf üzerine düşünür.

Ben ikisiyle de ilgiliyim. Hem fotoğraf çekerim, hem  de fotoğraf konusunda düşünmeyi kendime görev edinirim. Roland Barthes ve Susan Sontag. Walter Benjamin ve diğerleri olmadan fotoğraf eksik kalmaz mı?

Fotoğrafçılığı kendimi tanıma aracı olarak kullanmaya iten koşulları düşündüğümde, kendimi, içinde bulunduğum değişim anını ve fotoğrafın bana kim olduğumu bulma, kimliğimi şekillendirme ve kendimi bugünkü halime dönüştürme fırsatı sunduğunu fark ediyorum.

Hiç kendinizi tanımak için derinlemesine bir yolculuğa çıkmayı düşünüz mü? Kendinizi, gerçek anlamda, bir aynaya bakar gibi ama daha derin, ruhunuzun çizgilerini görmek ister gibi incelemeyi denediniz mi? İçinizdeki şekillere, çizgilere ve renklere ne kadar hakimsiniz? Haydi, bu soruların peşinden gidelim.

Genellikle, hayatın bize sunduğu rahat düzen bozulmadıkça, kendimizle ilgili temel sorulara yanıt aramayız. Bizi neyin mutlu ettiği, neyin ruhumuzu aydınlattığı ya da neyin kalbimizi daralttığı gibi sorular, ancak düzenimizdeki bir çatlağın görünmesiyle akıl kapımızdan içeri sızıverir.

Eğitim sistemleri, medya ve hatta gündelik sohbetler bile, çoğu kez, insanın kendi özünü sorgulamasının uzağından geçer. Dış dünyaya dair her şey önemlidir; öğretilen de, tartışan da hep bu eksendedir. Ancak insanın iç dünyasına dair derin bir anlam arayışına rehberlik edecek ne bir medya, ne de yeterince bilimsel ve pedagoji destekli bir kaynak  vardır.

Oysa kendini bilmek, insanın içsel yolculuğunun ve gelişim arayışının önkoşuludur. Kendinizi tanımadıktan sonra, hayattan ne beklediğinizi ya da hangi sebeplerle belli şeyleri yaptığınızı anlamanız mümkün müdür? Hayatımızın kültürü, hayalleminiz ve çabalarımız hangi temeller üzerine inşa edilmiştir? Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar, dışardan gelen bilgilerle değil, derin, sakin ve katmanlı bir düşünme süreciyle anlaşılır.

Bu noktada, fotoğrafçılık öz-bilgi yolculuğumuzda çok etkili bir aracı olabilir. Fotoğraflar, hem kendimizi hem de hayatımızdaki yeri anlamamızı sağlayan çıplak gerçekler sunar. Bedensel dış görünümünüzün ötesinde, bir aile tablosundaki rolümüze ya da eserlerimizin altında yatan hikâyeye bakarak, kim olduğumuza dair bir ipucu yakalayabiliriz. Fotoğrafçılığın bu  oyunu, yanıtlarımızı nazikçe ve sıcacık bir şekilde ortaya koymamızı sağlar.

 

Bu fikir,tarihin eski sayfalarında da yankı bulmuştur. Atina Akropolis’teki Delfi Tapınağı’nın ünlü “Kendini Bil” (Gnothi Seauton) öğüdü, eski Yunan felsefesinde önemli bir yer tutar ve genellikle Yedi Bilge’den biri olan Thales, Sokrates,  Pittakos hatta Delfi kâhinleriyle ilişkilendirilir. Bunun tanrısal bir buyruğun yansıması olduğunu iddia edilmiştir. Ancak, bu ifadenin tam olarak kime ait olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur; çünkü Yunan kültüründe bu tür özlü sözler genellikle anonim veya kolektif bir bilgelik ürünü olarak kabul edilirdi.Özellikle Sokrates, bu öğretiyi benimsemiş ve kendi felsefi sorgulamalarında sıkça kullanmıştır. Sokrates’in yaşamı boyunca sık sık kullandığı “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözü de bu öğretiyle bağlantılıdır. Bu bağlamda, “Kendini Bil,” bireysel farkındalık ve bilgelik yolunda temel bir adım olarak görülür.

Tarih boyunca bu sözün anlamını kavramak, insanlar için kolay olmamıştır. Bu nedenle, pek çok filozof ve düşünür, öz-bilgi arayışını destekleyen fikirler, mihenk taşları ve sözler bırakmıştır. Don Kişot bile Sancho’ya şöyle seslenir: “Kim olduğunu anlamak için gözlerini kendine dikmelisin; bu senin  düşünülebileceğin en zor bilgidir.”

Biz buradan yola çıkarak fotoğraf bize kendinizi öğretebilir mi konusuna gireceğiz.