Aykırı sanat; Art Brut

 

Aykırı sanat; Art Brut

 

Mehmet Ömür

 

 

Aykırı sanat olarak da bilinen Art Brut, 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan bir sanatsal harekettir. Bu hareket, sanatsal geleneklere bağlı kalmadan ve ham malzemeler kullanarak gerçekleştirilen işlerle karakterizedir.

Art Brut sanatı, hastanede yatan psikiyatri hastaları, mahkumlar, marjinalleştirilmiş insanlar, akıl hastalığı olan insanlar ve kendi kendini yetiştirmiş insanlar gibi toplumun marjinallerindeki insanlar tarafından üretilen sanat eserlerini toplamaya başlayan Fransız sanat koleksiyoncusu Jean Dubuffet tarafından popüler hale getirildi. Art Brut, belirli bir kendiliğindenlik ve tam yaratıcı özgürlük ile karakterize edilir ve sanatsal eğitimin veya baskın kültürün etkisi olmaksızın gerçekleştirilir.

Bugün Art Brut, yaşayan bir sanatsal hareket olmasa da, birçok çağdaş sanatçı için hala ilham kaynağı olmaktadır. Bu hareketin eserleri, dünya genelindeki galeri ve müzelerde sergilenmektedir. Ham malzemelerin kullanımı ve sanatsal geleneklerden bağımsızlığı sayesinde Art Brut eserleri, insan yaratıcılığının benzersiz ve otantik ifadeleri olarak kabul edilir.

Art Brut, sanatın evrensel doğasını vurgulayan bir harekettir. Bu hareket, sanatın herhangi bir kültürel veya sosyal sınıf tarafından icra edilebileceğini ve her insanın potansiyel olarak sanatsal bir ifadeye sahip olduğunu gösterir. Bu nedenle, Art Brut, sanatın sadece profesyonel sanatçılar tarafından icra edilebileceği bir etkinlik olarak algılanan birçok insanı da etkilemiştir.

Sonuç olarak, Art Brut hareketi, sanatsal geleneklere bağlı kalmadan ve ham malzemeler kullanarak gerçekleştirilen işlerle karakterize edilen bir sanatsal harekettir. Bu hareket, insan yaratıcılığının benzersiz ve otantik ifadelerinin önemini vurgular ve dünya genelinde birçok çağdaş sanatçı için ilham kaynağı olmaya devam eder.

Montpellier’de Art Brut müzesi 250 sanatçıyı bir araya getiriyor. Müzenin 800 m2’lik alanı boyunca psikiyatri hastalarının, ötekileştirilmişlerin, mahkumların ya da hayatın zorluklarında çok hırpalanmış insanların eserlerine rastlıyoruz. Eserlerinde toplama kamplarının cehennemini çağrıştıran Alman Rosemarie Koczy veya  İkinci Dünya Savaşı’nı durduracak güce sahip olduğuna inanan Fransız medyum Fleury-Joseph Crépin hatta gözaltında tutulmuş İsviçreli Aloïse Corbet gibi bir imparatora delicesine aşık olan başka bir sanatçı. Genellikle trajik olan, ancak ziyaretçilerini çok değişik renkte ve  çok sayıda eseri keşfetmeye davet eden ve her seferinde şaşırtıcı olan bir müze bu Montpellier’deki Art Brut müzesi.