Yaşlanmanın Çifte Standardı; Susan Sontag ne demiş…

.

Susan Sontag, “Yaşlanmanın Çifte Standardı” başlıklı makalesinde, kadınların yaşlanma sürecinde karşılaştıkları toplumsal ve bireysel baskıları ele alıyor. Sontag, yaş sorusunun kadınlar için rutin bir formaliteden öte, kişisel bir sınav haline geldiğini belirtiyor. Özellikle modern toplumlarda, yaşın kadınlar için bir utanç kaynağına dönüşmesi, gençliğin yüceltilmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor diye düşünüyor.

Kadınlar, yaşamlarının büyük bir bölümünde fiziksel görünümlerine yönelik abartılı bir ilgiye maruz bırakılırken, erkekler görünüşlerinden ziyade beceri, güç ve başarılarıyla değerlendiriliyor. Bu nedenle, erkekler yaşlandıkça karizmatik veya bilge kabul edilirken, kadınlar “çekiciliklerini” kaybettikleri gerekçesiyle toplumsal olarak dışlanıyor.

Sontag, modern toplumun, kadınların gençlikteki “kusursuz” görünümünü koruma baskısını yaratıp desteklediğini vurguluyor. Kadınların zamanla bedenlerini ve yüzlerini bir “proje” gibi korumaya çalışması, biyolojik bir süreç olan yaşlanmayı toplumsal bir yenilgiye dönüştürüyor.

Buna karşılık, erkekler için yaşlanma daha doğal bir süreç olarak kabul ediliyor. Erkeklerin yüzlerinde oluşan çizgiler “karakter” olarak görülürken, kadınlarda aynı çizgiler “çirkinlik” veya “değer kaybı” olarak değerlendiriliyor. Kadınlar, gençliklerini kaybetmekten korkarak sosyal rollerini ve kendilik algılarını sürekli savunma pozisyonunda buluyorlar.

Makalenin sonunda Sontag, kadınlara alternatif bir yol sunuyor: Kadınların yaşlarını gizlemek yerine, bunu bir güç ve bilgelik sembolü olarak benimsemeleri gerektiğini savunuyor. Doğal yaşlanmanın utanılacak bir durum olmadığını, aksine yaşamın bir kanıtı olduğunu ifade ediyor. Kadınların kendilerini sadece gençlikleriyle değil, deneyimleri ve güçleriyle tanımlamaları gerektiğini belirtiyor.

Sonuç olarak, Sontag, toplumsal normların kadınlar üzerindeki baskıcı etkisini eleştirirken, kadınların bu normlara karşı direnmesi gerektiğini savunuyor. Kadınların yaşlanmayı kabul ederek özgürleşebileceğini ve gerçek bir yetişkin olarak daha tatmin edici bir yaşam sürdürebileceğini öne sürüyor.

Susan Sontag (1933-2004), Amerikalı bir yazar, denemeci, eleştirmen ve aktivisttir. 20. yüzyılın en etkili entelektüellerinden biri olarak kabul edilir. Yazıları, felsefe, edebiyat, sanat, kültür eleştirisi ve politik aktivizm gibi geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Eserlerinde, modern toplumun kültürel ve etik meselelerini derinlemesine sorgulamış ve genellikle radikal, eleştirel bakış açıları sunmuştur.

Öne Çıkan Eserleri:

  1. Against Interpretation (1966) – Sontag’ın eleştirel denemelerini içeren bu kitap, sanat ve edebiyat eleştirisine yeni bir yaklaşım önerir. “Sanata anlam yüklemek yerine deneyimlemenin” önemini vurgular.
  2. On Photography (1977) – Fotoğrafın kültürel, estetik ve etik etkilerini inceleyen bir çalışmadır. Bu eser, Sontag’a geniş çapta tanınırlık kazandırmıştır ve fotoğraf teorisinin temel taşlarından biri olarak kabul edilir.
  3. Illness as Metaphor (1978) – Hastalıkların (özellikle kanser ve tüberküloz) nasıl metaforik anlamlar yüklendiğini tartışır ve bu tür metaforların hasta bireyler üzerindeki olumsuz etkilerini eleştirir.
  4. The Volcano Lover (1992) ve In America (2000) – Romanları, tarihsel olaylar ve karakterler üzerinden insan doğasını ve toplumu inceler.

Aktivizm ve Hayat:

Sontag, özellikle Vietnam Savaşı, insan hakları ihlalleri ve Soğuk Savaş gibi konularda politik bir figür olarak da öne çıkmıştır. Yazıları ve konuşmaları, sadece kültürel alanlarda değil, politik arenada da yankı bulmuştur. Eşcinsel kimliğini açıkça ifade eden Sontag, LGBT+ hakları için de önemli bir figür olarak görülür.

Susan Sontag’ın keskin zekâsı, çok yönlü yaklaşımı ve cesur fikirleri, onu modern düşüncenin önde gelen isimlerinden biri yapmıştır. 2004 yılında lösemi nedeniyle hayatını kaybetmiştir, ancak eserleri ve fikirleri halen etkisini sürdürmektedir