Tom Wesselmann ve Estetik Bir Devrim
Pop’un Louis Vuitton Vakfındaki Şovu:
Louis Vuitton Vakfındaki Pop sergisi bitmek üzere. Çok neşeli, yaşama umutla baktıran insanın içini açan bir sergi bu. Bu nedenle Pop sanatının ve sergiye 150 eseriyle ağırlığını koyan Tom Wesselmann’ın sanatının üzerine biraz konuşalım istedim.
Sanat tarihinin akışını değiştiren bazı isimler, sadece bir akımın içinde parlayan yıldızlar değil, o akımı biçimlendiren, ona yenikler getiren ve günümüze kadar gelmesini sağlayan sanatçılardır. Tom Wesselmann da işte böyle bir sanatçıydı.
1931’de Cincinnati’nin banliyölerinden birinde doğan Wesselmann, sanatı başta bir kaçış, sonra bir oyun alanı ve en sonunda da devrimci bir yaşam tarzı olarak yaşadı. İlk gençlik yıllarında karikatüre yönelmişti, 1950’lerin sonunda resim yapmaya başladı, Amerika’nın en büyük sanat hareketlerinden biri olan Pop Art’ın öncülerinden biri oldu. Dönemin görsel dilini yeniden tanımladı; gündelik nesneleri, tüketim kültürünün ikonlarını, reklamları, gazeteleri ve televizyon ekranlarını, o zamana dek sanatın alanına dahil edilmemiş estetik unsurlar olarak yapıbozumuna uğrattı. Afrikadaki primer sanata benzetilebilir gibime de gelmiyor değil doğrusu. Belki de yanılıyorumdur. Sanat tarihçisi değilim, sanat eleştirmeni de değilim ama sanat sever olarak bu konularda düşünme ve blogumda kendime yazılar yazma arzusunu da içimde taşıyorum.
Pop Art, modern dünyanın duygularını yakalayan ve sıradanın içindeki sanatı ortaya çıkartan bir sanat hareketidir. Ancak Wesselmann, Pop Art’ı sıradan bir tüketime ve nesne fetişizmine indirgemedi. Onun sanatı, biçimsel sadelik ile güçlü bir görsel etkiyi karıştıran, erotizm ile soyutlama arasında gidip gelen, modern dünyanın görsel bombardımanı karşısında bilinçli bir estetik seçimdi. Dadaizm’den ilham alarak, nesnelerin rastlantısallığını değil, onların yeniden düzenlenmiş, rafine edilmiş ve sanatsal bir kompozisyona dönüştürülmüş halini sundu.
Sanatı Yeniden Biçimlendirmek
Wesselmann, sanatın geleneksel sınıflandırmalarını zorladı. Büyük ölçekli çıplaklar serisi olan “Great American Nudes”, klasik nü resminin Pop Art’a adapte edilmiş en önemli yorumlarını yaptı. Burada, Amerikan bayrağının renkleriyle bütünleşen figürler, tüketim kültürünün kışkırtıcı erotizmi ile sanat tarihinin tüm zamanlarda değerli kalan formlarını bir araya getiriyordu. Reklam panolarından fırlamış gibi duran devasa dudaklar, sigara içen kadınlar, çarpıcı renklere boğulmuş iç mekanlar, hepsini bu sergide görüyoruz… Her şey, tam da Wesselmann’ın istediği gibi, izleyiciyi sarsmak, harekete geçirmek ve sıradan olanın istendiğinde sıra dışı olabileceğini göstermek için tasarlanmıştı.
Wesselmann, klasik resmi natür mort’a dönüştürdü. “Standing Still Lifes” adını verdiği seride, alışıldık masa üstü natürmortları devasa ölçeklerde yaptı, nesneleri neredeyse heykelsi bir boyutta yaparak gerçeklikle sanat arasındaki sınırı belirsizleştirdi. Küçük bir meyve tabağının veya bir sigara paketinin grotesk büyüklüğe ulaşması, izleyicinin algısını altüst etti ve insanlarda ciddi bir illüzyon yarattı.
Aynı zamanda, yeni malzemelerle ve tekniklerle de denemeler yaptı. Lazerle kesilmiş çelik ve alüminyumdan yapılan soyut figürlerle geleneksel tuvallerden uzaklaştı. Endüstriyel malzemelerle sanatın yeni olasılıklarını araştırdı. Plastik ve neon renkler, onun Pop Art ile olan ilişkisinin en belirgin görsel öğeleri haline geldi. 1980’lerde çelik ve alüminyum üzerine yaptığı çizimlerle gerçekten cesur bir tavır sergiledi.
Sanat ve Günlük Hayat Arasındaki İnce Çizgi
Wesselmann’ın eserlerinde sanki sanat ve hayat arasında kesin sınır kalkmış durumda. Telefon zili, bir televizyon ekranının titreşimi, radyodan yükselen sesler, bir vantilatörün uğultusu Wesselmann’ın sanatında dekorun parçası değil, esere şekil veren öğelerdir. Bu yüzden eserleri sadece gözle değil, bedenle, duyularla algılamak gerekir. Büyük ölçekli tuvallerinin önünde durduğunuzda, bir anda sahnenin içine çekilir, nesnelerin ölçeğiyle oynayan bir gerçeklik yanılsaması içinde kaybolursunuz.
Onun Pop Art içindeki konumu, yalnızca malzeme seçimi veya konu başlıklarıyla değil, aynı zamanda sanatına yüklediği anlamlarla da farklı bir yerdedir. Warhol gibi sanatçılar tüketim kültürünü ironik bir şekilde yüceltirken, Wesselmann reklamları ve gündelik objeleri farklı bir amaç için kullanıyordu: Sanatı, endüstriyel üretimin ve medyanın içinde eriyip giden bir gösterge olmaktan kurtarmak ve yeni bir algı düzeyi yaratmaya çalışıyordu.
Pop Art Sonsuza Dek gider mi?
Tom Wesselmann 2004 yılında hayata veda etti. Ancak Pop Art, onun vizyonuyla şekillenmiş yeni sanatçılarla yaşamaya devam etti. Mickalene Thomas, Derrick Adams ve Tomokazu Matsuyama gibi sanatçılar, Wesselmann’ın eserleriniı yeni perspektiflerle yorumlayarak Pop Art’ın zaman tanımadığını ve hala yaşadığını gösterdiler. Jeff Koons, sıradan nesneleri ikonlaştırarak Pop’un görkemini sürdürdü; Ai Weiwei, küreselleşmiş Pop Art’ı politik bir dile çevirdi; KAWS, sanatın dijital ve sanal alanlara taşınmasını sağladı. Sergide Wesselmann’ın 150 eserinin yanında Marcel Ducamps, Andy Warhol,Jasper Johns, Yayoi Kusama,Roy Lichtenstein ve Robert Rauschenberg gibi tanıdık isimlerin eserleri de var. Marcel Duschan’ın ‘Çeşme’si 20 yüzyılın sanat anlayışını değiştiren en önemli eser olarak baş köşedeki yerini almıştı.
Pop Art hiçbir zaman kapanmış bir defter değildir. Başlangıç tarihini belirlemek ne kadar zorsa, bitişini ilan etmek de o kadar imkansızdır. Çünkü Pop Art, sadece bir akım değil, bir bakış açısıdır. Günümüz dünyasında, dev reklam panolarının, televizyonların ve sosyal medyanın görsel bombardımanı altında yaşarken, Wesselmann’ın sanatı hâlâ aynada bize bizi gösteriyor. Tüketim kültürünün tam ortasında, nesnelerin ve imgelerin sonsuz akışı içinde, Pop Art hâlâ nefes alıyor.
Ve bu nefes, Wesselmann’ın bıraktığı bir miras olarak yankılanmaya devam ediyor: ‘Pop Art , sonsuza kadar’, diyelim ve burada bitirelim.