Paris Photo  2023: 26. sayı, 4. bölüm; Gönül çelenler

Paris Photo  2023: 26. sayı, 4. bölüm; Gönül çelenler

 

Mehmet Ömür

Bu yazı bu yılın Paris Photo fuarı ile ilgil son yazım. Bu yazımda beni etkileyen 3 galeriyi ve onun fotoğrafçılarını ve yaklaşımlarını yazmaya çalışacağım.

İlk olarak sergi resmi rehberinin bizi götürdüğü iki galerinin ortak çalışması, adı ”Light-Years”.

Hans P. Kraus Jr.’un New York City’de ve Jean-Kenta Gauthier’in Paris’te, Paris Photo 2023 fuarı nedeniyle bir araya gelerek sundukları  ilginç bir projedir. Bu işbirliği projesi, 19. yüzyıl fotoğraf ustalarının eserlerini çağdaş sanatçıların eserleriyle yan yana getirerek düşündürücü bir deneyim yaratmayı amaçlıyor.

Projenin temel amacı, bu tarihi ve çağdaş fotoğraf eserleri arasında hem kelime hem de kavramsal olarak diyaloglar başlatmaktır. Bu şekilde, tarihsel fotoğraf malzemelerinin içindeki çağdaş öğeleri ortaya çıkarmayı ve aynı zamanda çağdaş fotoğraf pratiğinin tarihsel bağlamını kurmayı hedefler. Temelde, “Light-Years,” fotoğrafın başlangıcından bu yana ortaya çıkan değişimi ve gelişimi yorumlayan bir sergidir.

Bu proje, yan yana düzenlenmiş bir kaç sergiyi bize gösteriyor, böylece izleyiciler iki dönem arasındaki görsel ve tematik bağlantıları anlama fırsatı yakalayabiliyorlar. İzleyicilere, fotoğrafın tekniklerini gösteriyor, tarzların ve sanatsal yaklaşımların nasıl evrildiğini ve çağdaş sanatçıların öncüllerinden nasıl ilham aldığını düşünme olanağı sunuyor.

“Light-Years” böylece geçmişle şimdi arasında bir köprü görevi görüyor ve fotoğrafın sanat olarak kalıcı ilgi ve uyarlanabilirliğini aydınlatırken aynı zamanda yıllar içinde nasıl dönüştüğünü vurguluyor. Bu, hem sanat tutkunları hem de fotoğrafçılar için fotoğrafın zengin tarihine ve çağdaş ifadelerine bakma şansı veriyor. Bu iki galerinin ortasına çekilmiş tül perdenin üzerine fotoğrafı ilk bulan Niepce’in köyünün bir görüntüsü düşüyor. Bu da bize sanki ‘Haydi artık Niepce’in köyüne gidin oradaki Niepce’e adanmış fotoğraf müzesini gezin diyor.

 

 

Paris Photo’ya açık olduğu 4 günde de gittim. Rehberle gezmenin iyi bir yaklaşım olduğuna kanaat getirdim. Çünkü rehberler fotoğraf tarihi konusunda ihtisaslaşmış, günceli de takip eden sanat tarihçileri. Dolayısı ile sizin boşa zaman kaybetmeden 191 galerideki 800 fotoğrafçının en önemlilerini gösteriyorlar. Bu da boşa dolaşmayıp, önemli sergileri görmeye ve anlamaya yararlı oluyor. İkinci rehberim katılanlara ‘Önümüzdeki günlerde Afganistana veya Türkiyeye gidecek olan var mı?’ diye sorduğunda ben ‘ Türkiyeye gideceğim’ dediğimde grubu LOOCK galerisinde sergilenen Sabiha Çimen sergisine götürdü. Onaylandı mı bil miyorum ama Sabiha Çimen şu anda Magnum fotoğrafçıları arasın seçilmiş durumda. Sanıyorum çıkardığı işlere göre kontratı kesinleşecek veya ilişkileri sona erecek. Çimen geçen yıl Paris Photo’da Aperture Photobook Award kazanmıştı. Kendisi  yatılı kuran kurslarında okumuştu.  4 yıl boyunca da kendisi kurankurslarında ders gören  o kursların kız öğrencilerini, Hafız’larını fotoğraflamıştı. Bu yıl bu seriden 2-3 fotoğrafla galerinin duvarlarında yerini almış. Fuarda o kadar saat geçirmeme karşın 2 kez türkçe konuşan kimselere rastladım ve İstanbul’dan gelen Martch Galerideki türk fotoğraf sanatçılarını izledim. Sonuç olarak dünyanın en büyük fotoğraf fuarı Paris Photo Türk fotoğrafçılığı açısından çöl rolü oynamaya devam ediyor.

Benim gönlümü doğal olarak çelen başka bir galeri, fotoğrafçı Albert Garcia Alix i sergileyen Albarran Bourdais galerisi oldu. Madrid yerleşimli galeri benim de kendisiyle bir hafta çalışma fırsatı bulduğum, kendisine devlet sanatçısı ünvanı verilmiş ‘Anarşinin Çocuğu’ arkadaşlarının % 80 ini uyuşturucuya kurban vermiş Alert Garcia Alix. Kendisini nasıl bilirsin diye sorarsanız: 

Alberto García-Alix, sert ama bir taraftan da zarif tarzıyla uluslararası sanat sahnesinin önde gelen portre fotoğrafçılarından biri olarak kabul edilir. Yaratıcılığını aşırılıklardan ve kaygılarından besleyerek, fotoğrafları zaman yolculuğuna dönüşür. Paris Photo daki sergisinde sanatçı, en önemli eserleri ile Museo del Prado’da çektiği yeni fotoğrafları arasında karşılaştırmalar sunuyor. Böylece sanatındaki eskiyi ve yaniyi birleştiriyor. Alberto Garcia Alix, siyah beyaz fotoğraf kullanarak kariyerinin tamamını 1980’lerden günümüze kadar İspanya’nın toplumsal gerçekliğini belgelemeye adamıştır. Son çalışmasında da Alix, analog fotoğrafçılığına devam etmiş.  Çift pozlama tekniği ile Hasselblad’ındaki filmin aynı karesine iki görüntü düşürerek tesadüfü araç olarak kullanmış ve çarpıcı bir dizi etkileyici eser yaratmış. Bu çağdaş bakış açısıyla tarihi figürleri bir şekilde  canlandırmış diyebilirim.

Üçüncü beğendiğim galeri Alexandra de Viveiros oldu. galeri sayesinde daha önce tanışma şansım olmayan Kharkic okulu fotoğrafçılarını tanımış oldum. Bu galeri, 1970’lerden beri Ukrayna’da faaliyet gösteren Kharkiv Okulu fotoğrafçılarına odaklanmış. Kharkiv okulu, fotoğrafçılığa deneysel olarak yaklaşıyor. Khirkov okulu fotoğrafçıları ayrıca farklı kişisel estetik yaklaşımlar sergiliyorlar. Sergide O. Suprun’un 1974-1997 yılları arasında oluşturduğu analog kolajlarını izleme fırsatı bulmaktan dolayı çok mutlu oldum. Suprun Sovyet ikonografisinin tipik konularını ele alırken, sokaklardaki savunmasız yaşlıları ve çocukları sıklıkla ele alarak bu konuları sorgulamıştır. Suprun’un kolajları orijinaldir ve teknik olarak zoru seçmeyi yeğlemiş olduğu anlaşılıyor.

Kochetov, geleneksel haber fotoğrafçısı olmayı reddetmiş farklı bir tarz yaratmıştır. Günlük yaşamın olağan sahnelerini yakalarken, bilinçli bir şekilde naif renklendirme teknikleri kullanmıştır. Shilo fotoğrafta değişik  prosedürler kullanmış. Kendi yapımı taş baskı tekniği var ve eski kağıt üzerine baskı yapmıştır.  Anakronik teknikler kullanmıştır. Sanatçılar, fotoğrafçılığın malzemeselliği konusunda çok çalışmışlar ve medyanın sınırlarını zorlamışlar.

Sergi, Kharkiv Okulu hareketindeki içindeki  fotoğrafçıların farklı ve yenilikçi yaklaşımlarını sergilemektedir. Sergi, deneysel fotoğrafçılığı Sovyet ikonografisini, günlük yaşam ve fotoğrafın malzemeselliği gibi konulara değinmekte ve fotoğrafçıların orijinal yaklaşımlarını bize göstermektedir