Paris, Paris; dördüncü mektup..
Paris Paris,
Herkesin kendine göre bir Paris’i olur, onun nasıl gelişeceğini bir tek rastlantı tanrısı bilir.
Enis Batur/Paris, Ecekent
Benim Paris’im, Mayıs 68 olaylarının hemen ardından haziran ayının sonlarında başlar. Burada amacım bir ikinci “Paris, Ecekent” daha çıkartmak değil. Amacım ne kadarını bildiğinizi bilmeden biraz sizlere şehri anlatmak. Benim Paris’imi. Bana göre Paris başkenttir. Herşeyin mümkün olduğu, özgürlük ve aşkların başkenti. Bu şehri tanıtmaya haritasından başlamayı severim. Sokak numaralarının Seine nehrine doğru küçüldüğü dolayısı ile merkezin Seine nehrinin üzerindeki iki adacıkta olduğunu söyleyeyim. Nehir doğudan batıya doğru aktığından kendinizi akım yönünün verdiğinizde sol tarafınızda şehrin güney yarısı kalır. Bu tarafa “sol” yaka derler. Kuzeyi akıntıya göre sağda kaldığından bu taraf da doğal olarak “sağ” yakadır. Akılda tutmak için Dior’un “Rive Gauche” parfümünü düşünün. Öğrenci bölgesi Quartier Latin, entellektüellerin bölgesi Saint Germaine, Eyfel kulesi, Luxembourg bahçeleri, Sorbonne üniversitesi, Paris’in en eski AVM’si “Le Bon Marché” ve en eski restaurantı 3 Michelin yıldızlı Seine nehri manzaralı “La Tour d’Argent işte bu yakada, Rive Gauche’dadır.
Geri kalan, Hotel de Ville, Marais, Opera ,Concorde, Champs Elysee, Zafer Takı, Pigalle, Louvre müzesi gibi önemli noktalar ise sağ yakadadırlar.
Sağ ve sol yakalarda daha neler vardır, ne sürprizler sizi bekler yaşadıkça görürsünüz. Bitmek bilmez. Bizim gibi Paris de değişmeyi bırakmaz. Değişim bizdeki binaların boylarının büyümesi şeklinde olmaz, bazı mahallelerin gelişmesi moda olması diğerlerinin gözden düşmesi şeklinde olur. Paris nisbeten küçüktür. Şehir surları içinde bir uçtan bir uca araba ile 40-50 dakikada ulaşırsınız. Ancak banliyö diye bilinen Parisin dışındaki bölgeler milyonları barındırır, çoğunluk için yatakhanedir. Zaman içinde Parisin sur içi turistlere terk edilecektir. Çünkü her yıl Fransa’ya ülkede yaşayan 67 milyondan daha fazla turist gelmektedir. Dünyanın bir numaralı turistik destinasyonudur. Bunun farkına varan fransızlar Paris’i turistlere otel ve restoran olarak bırakmanın akıllıca olduğunu düşünmektedirler.
Şehri kuş ucu görmek için iki nokta vardır . Montparnasse’daki gökdelen ve Eyfel kulesi. Eyfel kulesine çıkmak uzunca bir süre kuyrukta beklemek demek olduğundan sınırlı zamanı olanların diğer noktayı tercih ettikleri bilinir.
Paris’te ulaşım toplu taşıma sayesinde oldukça kolaydır. Metro ile her yere kısa sürede ulaşırsınız.
Paris metrosu ile İstanbulda ilk metro teşebbüsü olan “Karaköy-Beyoğlu” hattındaki tünelin kazılması aynı yıl başlar. 1900. Bugün 220 km’lik ağ, 300 den fazla istasyon ve 16 hattı ile günde 5 milyon kişi taşır. Otobüsler yeryüzünden Paris’i görerek ulaşmak için idealdir. 10 dakika da bir gelirler ve dakiktirler. Yarım saatliğine bedavaya bineceğiniz bisikletler de aynı şekilde çok kullanışlıdır. Trafikte yayaların ve bisikletlilerin kesin üstünlüğü vardır.
Paris aşıklar şehri olduğu kadar sanat ve kültür şehri olarak da bilinir. Müzeler ve galeriler dünya sanat tarihini sanki size canlı olarak yaşatırlar. Picasso severler için dünyanın en önemli müzesi buradadır. Empresyonistlerin en zengin koleksiyonunu Orsay müzesinde görürsünüz. Louvre zaten müze denilince ilk akla gelendir. Fotoğraf mekanı olarak Musee de Jeu de Paume ve Maison Europeenne de la Photo sizi bağrına basar. Moda meraklıları Faubourg Saint Honoré ye giderler. Hermes ve diğer aklınıza gelebilecek tüm markaları yan yana görürler. Saat ve mücevher işleri Opera yakınındaki Place de Vandome’dadır. Louis Vuitton için Champs Elysée ye çıkmak gerekir.
2 günde Paris’in ancak tadını alırsınız.
Biz fotoğraf gezimizin karargahını merkezde bir toplantı salonuna kuracağız (Chatelet). İlk gün yakın bölgeler olan adacıklar, yeni kurulan Seine nehri kenarı cafe’leri, Notre Dame, Saint Michel çeşmesi ve Saint Germaine bölgesinde çekimlerimizi yapıp akşam üzeri tekrar toplantı salonumuza döneceğiz. Akşam yemekten sonra gece fotoğrafları çekip yorgun argın otellerimize döneceğiz. Ertesi gün biraz daha rahat. Sabah kahvaltıda cafe-croissant’larımızı yiyip içtikten sonra hemen sokaklara dalacağız. Saint Germaine, Louvre müzesi bahçeleri Tuileries ve Concorde meydanından geçeceğiz. Biraz yürüyeceğimiz için uygun ayakkabı giymeyi burada tekrar hatırlatmakta yarar var. Havanın durumuna göre kıyafet konusunda da dikkatli olmakta yarar var. Hem zaman kazanmak hem de metroda fotoğraf çekebilmek için metro veya otobüsle Eyfel Kulesi bölgesine gideceğiz. Orada japonların düğün fotoğrafları için Japonyadan kalkıp geldikleri noktayı görüp hemen Seine nehri üzerindeki “Kuğular adasına” geçeceğiz. Bir ucundan tüm ihtişamı ile Eyfeli görürken diğer ucunda Fransızların Amerikaya hediye ettikleri New York da Ellis adasındaki Zafer anıtının maketini göreceğiz. Öğleden sonra tekrar toplantı salonumuza dönüp çektiğimiz fotoğrafları değerlendireceğiz. Güzel fotoğraflarımızdan bir portfolio hazırlayacağız. 2 ci gün biraz daha uzun olacak ama geziyi bitirmenin mutluluğu ile akşam yemeğine gideceğiz.