Mehmet Yalçın’a teşekkürler….
http://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-yalcin/omursunuz-mehmet-bey,17588
Ömür’sünüz Mehmet Bey
“Doktorlar renkli insanlardır… Arada bir doktorluk yaptıkları da görülür!” Zihnimde böyle kalmış ama hafızama güvenmeyip bir de internete bakıyorum. Hay Allah! Meğer doğrusu “Tıbbiyeden arada bir doktor da çıkar”mış. Yine de benim versiyonum galiba daha iyi.
Deyim, kürsüdeki orta yaşlı, gözlüklü ve sevimli adamı izlerken aklıma düşüyor. Çivit mavisi gömleğine civciv sarısı, geometrik desenli bir kravat takmış. Hem resmî, hem şakacı bir görünümde. Şarabın peşinde gezdiği bağların harika manzaraları perdeye yansıtırken, “Bordo seyahatimizde iki düzine kadar şatonun tokmağını kaldırdık” diye anlatıyor. Gözümde ortaçağdan kalma dev kapıların gülle gibi tokmakları ve onları “tok, tok, tok” diye kapıya vuran insanlar canlanıyor. Çocuksu bir keyif duyuyorum. Ardından şarapla ilgili aldığı önemli bir dersi aktarıyor: “Bir gün Paris’te yol uzayınca taksi şoförüyle sohbete daldık. Kendisine en sevdiği şarabı sordum. Biraz durdu, yüzü ciddileşti, ‘Şarap şakaya gelmez mösyö!’ dedi. Biraz daha düşünüp tavsiyelerini sıraladı. Bazılarını denedik, harikaydı…”
Gusto Şarap Kulübü’nün sezon finalinde “Prof. Dr. Mehmet Ömür’le Bordo Şarapları” tadımına konuk ettiğimiz ünlü Kulak-Burun-Boğaz uzmanı, bize zamanın nasıl geçtiğini hissetmediğimiz iki keyifli saat yaşatıyor. Buluşmamıza vesile olan Bordeaux Şarap Güncesi kitabını tüm üyeler için tek tek imzalıyor, bir yandan da şarabın başkentinde yaptığı gezilerden anılarını, izlenimlerini paylaşıyor.
“Şarap sakal gibidir: Keserseniz, daha gür çıkar…”
Mesleğinin önemli adlarından bu renkli hekimle, 2000’lerde tanışmıştık. O zamanlar Tempo dergisinde naif şarap yazıları yazıyor, benim biraz katı gerçekçi bir gazetecilikle ele aldığım bu dünyayı daha keyifli ve renkli bir dille yansıtıyordu. Zaten bu yazıları topladığı ilk kitabının adı da, Kadehteki Aşk: Şarap’tı. Bazı cümlelerini şimdi bile hatırlıyorum. Şarapçılığımızın baskı altına alınmasıyla ilgili, “Şarap sakal gibidir: Kesersiniz, daha gür çıkar. Asmaların doğasından gelen bir özelliktir bu. Budarsınız, üzümün kalitesini ve toprağın verdiği güzel tadları arttırırsınız” diyordu. Bir başka yazısında da iki hobisini birleştiriyordu: “Şarapla ve fotoğrafla uğraşmak insanlara belirli bir olgunluk kazandırır. ‘Feylesof yapar’ dersek abartmış olmayız. Her iki konunun da kuralları vardır ama daha iyiyi ve farklıyı bulabilmek için insanlar bu kuralları kırıp, daha ilginç ve yaratıcı sonuçlara gitmeye uğraşır…”
Sık sık tadım ortamlarında buluştuğumuz Mehmet Ömür, bu yıllarda şarap tutkusunu büyütürken bir başka hobisini de geliştirdi, fotoğrafçılıkta ilerleyip ustalaştı. Kapadokya’da çektiği müthiş siyah-beyaz fotoğrafları dev bir kitapta topladı, bunlarla da yetinmeyip muayenehanesinin kapısında kuyruklar varken Fransa’ya fotoğraf okumaya gitti. Derken gelişen teknolojiyle fotoğraf tutkusunu evlendirdi, iPhone ile ilginç fotoğraflar çekmekte uzmanlaştı, bunlarla ilgili kurslar bile açtı. Kimi İstanbul’da, kimi Paris’te, kimi de Bozcaada’da açtığı 12 fotoğraf sergisinde de hobisinin ürünlerini binlerce kişiyle paylaştı.
Yaş 65, yolun yarısı eder…
Tıpla ilgili üç kitabının yanı sıra bu kez hastalara yönelik esprili üslûplu Horlama Kitabı’nı, ardından şiir kitabı Oyuncaşkçı’yı, sonra da Paris’le ilgili PARİS 100 Lezzet Durağı kitaplarını çıkardı. Paris restoranlarını anlatırken bu kente torpil geçmiyordu, nitekim hemen ardından Fransızca İstanbul Restoranları Rehberi’ni yayınlayarak dengeyi sağladı.
Bunlar olurken şarabı da ıskalamıyordu renkli doktor. Sevdiği Bordo şaraplarının peşinden bu kentin bağlarına gidiyor, şato şato geziyordu. Uluslararası toplantılarda dünya hekimlerine şarapçılığımızı tanıtmak için İngilizce ve Fransızca kitapçıklar bile bastırdı.
Büyük boyutlu, Damla Esen’in şirin çizimleriyle bezenmiş “Bordeaux Şarap Güncesi” ise, şarap tutkusunun taçlandığı eseri oldu. Bu arada üniversiteyi de okuduğu Paris’e yerleşti, hekimliğe ayırdığı zamanı iyice azalttı.
Gırtlağımıza kadar günlük siyasete boğulduğumuz şu günlerde, Mehmet Bey gibi kerli ferli, adının önünde Profesör gibi ağır bir unvan taşıyan 66 yaşındaki bir aydınımızın bazılarına hafif gelebilecek ütopyalarının peşinden cesurca gitmesi, etrafın ne dediğini umursamadan “kendini gerçekleştirmesi”, doğrusu içimi ferahlatıyor… Mehmet Ömür’ü izlemek yaşama sevincimi arttırıyor, başka dünyaların da var olduğunu hatırlatıyor.
Ve dilimin ucuna, başlıktaki cümle geliyor. Ömür’sünüz Mehmet Bey!