Kapadokya Sergisi
La Maison Des Photographes 11 rue de Belzunce 75010 Paris
Kapadokya’ya borcum var. Ödemeye çalıştığım, ancak asla ödenemeyecek büyük bir borç. Karşılıksız sevginin borcu gibi… Lise yıllarında tesadüfen rehber olarak geldiğim bu yöreye yüzlerce kez döndüm. Kimbilir daha kaç kez gideceğim. Kapadokya bende vazgeçilmez bir tutku oldu. Her seferinde biraz daha bağlandım.
Kapadokya ressamlara, heykeltıraşlara, yazarlara, karikatüristlere ilham olmuş büyülü bir yer. Karikatür denince akla Semih Balcıoğlu ve Kapadokya karikatür festivallerini yıllarca düzenleyen Hadosan Halıcılık geliyor. Koray Göksel
ve birçok yazar Kapadokya’yı edebiyata konuk ediyor. Nobel ödüllü Yunan şair Yorgo Seferis, örneğin, Jerphanion adlı bir rahibin yazdıklarının peşinden bölgenin tüm kiliselerine girmeye çalışıyor. Samih Rifat da elinde fotoğraf makinesi Seferis’in izini sürüyor. Bense Kapadokya’daki ‘aura’nın peşindeyim.
Kapadokya’nın olağanüstü yapısını gösteren çoğu turistlere yönelik rehber amaçlı olmak üzere onlarca fotoğraf kitabı var. Kamil Fırat, Ahmet Ertuğ, Şemsi Güner’in kitapları ise önemli birer sanat kitabı örneği. Aslında böylesine mistik bir ortamda fotoğraf çekmeyen yok denilebilir. 2013 yılının en güzel 10 fotoğrafından biri Kapadokya’da balondan çekilmiş.
“Peki, o zaman neden bir kitap daha?” diye sorulabilir. Karşılıksız seven sevgiliye küçük bir armağan olarak düşünebilirsiniz. Tutkuyla bağlı olduğum bölgeye, benim gözümden bir belge bırakmak, küçük de olsa bir armağan sunmak istedim. Öğrencilik yıllarımda hafızama kazınan ay yüzeyini andıran görüntülerden son 15 yılda çektiğim binlerce fotoğraf karesi arasından 119 tanesini seçtim. Bu kitabı sevgiliye uzatılan küçük bir demet çiçek olarak kabul edin.
Bu hediyenin oluşmasına, Kapadokya’nın, halıcılıkta olduğu gibi kültürel aktivitelerde de öncü kuruluşlarından Hadosan, Me-Di KBB Merkezi ve Sayın Mahmut Kavran da katkıda bulundu. Buradan kendilerine teşekkürü borç biliyorum. Kitabın basım aşamasında bir orkestra şefi gibi herşeyi büyük titizlikle yöneten fotoğrafçı arkadaşım Fethi İzan’a, kitabı tasarlayan MAT Design’ın sahibi Mehmet Ali Türkmen’e ve A4 Ofset sahibi Alpaslan Baloğlu’na, kitaba önsöz yazan Orhan Alptürk’e de ayrıca teşekkür ediyorum.
Dilerim kitabı eline alanlar bölgeyi benim gözümden gezer ve onu kütüphanelerinin bir köşesinde saklar. Sadece güzel fotoğraflara değil, daha birçok güzel şeye zevkle bakacağınız bir yaşam dileğiyle.
Mehmet Ömür
Kanyonlar, taş kaleler, mağaralar, kayadan oyma evler labirenti… Doğa ve tarihin kucaklaştığı, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, sanatçılara ilham olmuş, büyülü topraklar…
Prof. Dr. Mehmet Ömür, tutkuyla bağlı olduğu Kapadokya’nın ‘aura’sının izini sürüyor. Öğrencilik yıllarında, bölgede rehberlik yaptığı dönemlerde hafızasına kazınan, Ay yüzeyini andıran görüntülerden son 15 yılda çektiği binlerce fotoğraf karesi arasından 120 tanesini, ‘karşılıksız seven sevgiliye küçük bir armağan’ olarak sunuyor; Kapadokya ruhunu yeniden keşfetmeniz için.
Kapadokya adlı kitap, Fethi İzan’ın editörlüğünde ve Mehmet Ali Türkmen’in hazırladığı tasarımla, A4 Ofset’in özenli baskısıyla fotoğrafseverlerin karşısına çıkıyor.
Hadosan, Me-Di KBB Merkezi ve Mahmut Kavran’ın katkılarıyla hazırlanan kitap, sizi mistik bir yolculuğa davet eden, sanatsal bir rehber.
…
PROF. DR. MEHMET ÖMÜR
1951 yılında İstanbul’da doğan Mehmet Ömür, orta öğrenimini Saint Joseph Lisesi ve Ankara Fen Lisesi’nde tamamladıktan sonra 1977’de Ankara Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Bursa Uludağ Üniversitesi’nde uzmanlığını tamamladı. Paris’te Saint Antoine, Saint Louis, Laeennec Hastaneleri’nde çalıştı. 1986 yılında doçentlik ünvanını aldıktan sonra iki yıl Haseki Hastanesi’nde KBB bölümü şefliğine, 1993 yılında da Haseki Hastanesi baş hekimliğine atandı. 1996 yılında profesör oldu.
Yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış 81 tane bilimsel yayını bulunan Mehmet Ömür’ün, 1992’de Larenks Kanseri ve Boyun, 1994’te Baş-Boyun Anatomisi, 2004’te Obstrüktif Uyku Apnesi ve Horlama adlı bilimsel kitapları yayınlanmıştır.
1990 yılında kurduğu KBB Postası adlı derginin 1996’ya kadar editörlüğünü yapan Mehmet Ömür’ün, Sesin Peşinde (2001) adlı popüler bilimsel kitabı ve Oyuncaşkçı (2004) isimli şiir kitabı da yayımlandı. 150’ye yakın bilimsel makalesi basıldı. Çeşitli dergilerle gazetelerde gezi ve yemek kültürü yazıları, Tempo Dergisi ve Vatan Gazetesi’nde Şarabi isimli şarap köşesini hazırladı ve bu yazılarını, Kadehteki Aşk: Şarap kitabında topladı. Şarabi köşesini, halen Bağımsız Dergisi’nde sürdürmektedir.
2000 yılından bu yana fotoğraf sanatıyla uğraşan Ömür, Paris’te bir yıl fotoğraf eğitimi aldı. İlk kişisel sergisini 2003’te Bozcaada’da açan Ömür, eserlerini yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kişisel ve karma sergilerde sanatseverlerle paylaştı: Des Illusions (2004, La Petite Galerie, Paris), İstanbul’dan (2004 Galeri Oda, İstanbul), 2, 8/2 (2006, Arkeo Pera, İstanbul) , Fikret Mualla’nın 40. Yılı Anısına (2007, La Petite Galerie ile beraber, AKM, İstanbul ve 8. Bölge Belediyesi, Paris), Kafamı Sıkan Şeyler (2008, Galeri Kent, İstanbul), Doğa-Nature (2010, Uğur Varlı Fotoğraf Galerisi, İstanbul), Les Capitales Europeennes (2010, La Petite Galerie, Paris). Fotoğraf, Mehmet Ömür için bir tutku. Makinesini yanından hiç ayırmıyor. Ruhunun derinliklerindeki ihtiyaçlarını, fotoğrafı araç olarak kullanarak doyurmaya çalışıyor. Ömür, fotoğraf çekmek için zaman, mekân veya ışık tanımayanlardan. Bazen projelerini geliştirmek için fotoğraf çekiyor, bazen de güzellikleri ölümsüzleştirmek için.
Bazı anları ölümsüzleştirerek, geriye sanat değeri de olabilecek belgeler bırakmayı amaçlıyor. Bu belgeyi bırakırken de farklı bakış açısını yansıtmaya çalışıyor. Fotoğrafla sadece gerçekleri görmediğimizi, fotoğrafın içinde daha başka derinlikler de olduğunu düşünüyor.
Mehmet Ömür evli ve bir çocuk babasıdır.
MEHMET ÖMÜR’ÜN MÜTHİŞ FOTOĞRAF ALBÜMÜ; KAPADOKYA.
Mehmet Ömür ‘’Kapadokya’ya borcum var’’ diye başlamış, Kapadokya ile olan ilişkisini anlattığı albüm yazısına. Lise yıllarında rehber olarak geldiği bu yöreye yüzlerce kez döndüğünü tutkuyla anlatıyor. Çalışmasına gerekçe hazırlıyor.
KİMDİR.
Yerli ve yabancı tıp dergilerde yayınlanmış 100 den fazla bilimsel yayını olan bir doktor, hem de çok ünlü bir doktor olan, dostum Mehmet Ömür ülkemizde çok az sayıda bulunan ‘’üretmeden duramayan’’ kişilerden biridir. Bir insan için ne büyük mutluluk.
Çok yönlülüğüyle tanınan, sanat dostluğuyla bilinen değerli Mehmet Ömür’ü fotoğraflarıyla uzun yıllardan beri tanırım. Geçmiş yıllarda da küratörlüğünü yaptığım bir galeride sergi ve kitabını hazırlamıştım.
Mehmet Ömür türünde doktorlar için söylenen ‘’tıbbiyeden en son doktor çıkar’’ özdeyişinin kendisi hakiki karşılığıdır. Yalnız şarap üzerine olan kitapları ile değil pek çok çalışmasıyla bilinir. Geçen dönemlerde çok yoğun mesaisinden sıyrılıp kendisine bir yıl izin verip, Paris’teki evine kapaklanıp, özel bir okulda CE3P Ecole de l’image’da baştan fotoğraf eğitimi alarak ülkesine döndü, bunun yanında da Paris’in bir gurme olarak restoranlarını gezip kitaplaştıran, eşine rastlanması çok güç, yaratıcı bir kimliktir o. Kendisini tanımak benim için gerçekten bir iftihar vesilesidir.
ALBÜM.
Gelelim albüme; Yazı bölümü Mehmet Ömür’ün açıklaması ile başlıyor ve İzmir’li fotoğraf sanatçısı Orhan Alptürk’ün ‘’Mehmet Ömür’ün Kapadokyası’’ başlığı olan, tanıtım yazısı ile devam ediyor. Sonrası fotoğraflar, fotoğraflar. Özellikle çalışmasına seçtiği sepya-kahverengi ton yaklaşımı, her sahneyi üst düzey zevkli bir estetikle görsel bir tablo haline getirmiş. Bildiğimiz Kapadokya’ya dair çok özenle düşünülerek çekilmiş fotoğraflar bunlar. İncelikli bir kurgu ile kadifemsi siyah beyazdan sepyaya döndürülmüş, ışık kullanımında adeta ressam edasıyla yaklaşılmış özgün bir çalışma.
Baskının bir yorum olduğunu bilen üst düzey profesyonel A4 Matbaacılığın tüm teknik kadrolarına da buradan selam olsun. Onlar ülkemiz fotoğraf yayıncılığına çok derin bir ivme kazandırdılar, var olsunlar.
Mehmet Ömür; Fotoğraf çekmenin ürkütücü kolaylığına, esir olmadan her kompozisyonu dikkatli, coşkulu bir yaklaşımla, özenle kurgulamış. Genel bakışlar dışında, ışık ve gölgenin getirdiği, bir detaylar dizisi yapmış. Özellikle günün geç ve erken saatlerinde gölgeli fotoğraflara özel bir yaklaşım göstermiş. Hepsi bizi düşünmeye davet eden fotoğraflar.
Fotoğrafların kompozisyonlarında gökyüzünün olduğu yerlerde yoğun koyu fon filtresi kullanıldığını görüyoruz. Eğer bu işlem photoshopla çözümlenmediyse, o tür kompozisyonlar dekupe grafikle şık heykelsi yapılar haline gelmiş.
Doğrudan fotoğraf iki temel üzerinde yükselir, biri doğa, diğeri yaşam. Albümde az da olsa Kapadokya çevresine ait yaşam fotoğrafları da var. Çocuklar, çoban ve sürüsü, arabayla tarla dönüşü, bekçi gibi figürler, kompozisyonlar. Bunlar da aşkolsun dedirten, mükemmel yapılar, yorumlar. Yapıt ile yaşam arasındaki ahenk ustaca kurulmuş, var olan yaşama, betimlenen sahnelere anlamlar yüklenmiş. İyi fotoğraf bizleri yeniden hayata döndürür, fotoğraf sanatının diriliğine inancımızı yenileyebilir. İşte Mehmet Ömür’ün Kapadokya albümü başarısı burada.
Mehmet Ömür Kapadokyada güvercinlik olarak bilinen yapılara özel bir ilgi göstermiş. Oralarda kullandığı özenli teknikle doğa bir seramik yapılanması gibi gösteriliyor. Ayrıca Kapadokya’yı Kapadokya yapan eski bir yanardağ olan Erciyes’in de uzaktan peyzaja selam veren birkaç fotoğrafı da çok tadında. Ayrıca bu tür albümlerde bence olması gereken dört mevsimlik yaklaşım, yani ilkbahar- yaz, sonbahar- kışın da Kapadokya’yı nasıl sarıp sarmaladığının da bir sergilenmesi. Kar peri bacalarını bir rüyaya çevirir. Fotoğraf görünen dünyayı kaydeder, iyi doğa fotoğrafları bize kuru kuruya ağacı, bulutu, çiçeği, yeri göğü sunan bir veri yığını değil, bir ruh sanatıdır.
Modernliğe dair birkaç turistlik balon detayı hariç yeni bir yapılanma görülmüyor. Asılolan Kapadokya’nın özel dokusu, yapısı. Kapadokya yöresinin klasik açılarına iltifat etmemiş Mehmet Ömür, onları çok farklı bir biçimde işlemiş. Donanımında as olan bilgi birikimini bizim için bir haz haline dönüştürmüş. Tüm fotoğraflarda üstün bir fotoğraf duygusu fotoğraf dili, fotoğrafça var.
ANLATIM VE TEKNİK YAPI.
İnancıma göre fotoğraf temelde görüp göstermektir. Ülkemizde henüz pek çok çalışmada maalesef kameranın fotoğrafçıdan fazla gördüğüne şahit oluyoruz. Elbette Mehmet Ömür’ün Kapadokyası hariç. Buradaki fotoğraflar sıradan temsil edilemeyen yapıların, doğru temsil edildiğini anlaşılabilir bir açıklıkla bize gösteriyor, ulaştırılıyor. Kapadokya’nın yalnız espirisini değil bu ruhunu da aurosunu da hissediyorsunuz.
İyi fotoğraf, insanlığa anlam veren ve bilincimizi büyüten çok önemli bir medyumdur. Kapadokya Mehmet Ömür’ün temel konusu gibi dururken aslında onun da altını çizdiği Walter Benjamin’in deyimiyle , o konunun aurosunu ortaya koymak peşinde. Son derece dikkatle çözümlenmiş bir ışık ve gölge destanı. Kapadokya albümündeki fotoğrafların beni büyülemesinin açık nedeni de bu.
30 cm x 30 cm Kare boyutunda 120 fotoğraf sayfası olan, olağanüstü bir çalışma. Fotoğraflar daha çok sayfanın sağa yanına istiflenmiş. Double pagelerde oradan açılıyor. Çok iyi bir grafik yapısı var albümün.
JENERİK.
Kitap Tasarımı ; Mehmet Ali Türkmen, MAT Design
Yayına Hazırlayan ; Fethi İzan
Post Prodüksiyon ; Can Çetinkaya, Mehmet Ömür
Baskı Tarihi ; 2014
Baskı – A4 Ofset Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti
Baskı Tekniği ; Tritone, üzerine noktasal parlak vernik.
Kağıt: 160 gr/m2 Moorim, Renoir Natural White
Katkıda Bulunanlar ; Hadosan Halıcılık, Me-Di KBB Merkezi, Mahmut Kavran, P Blok
Linkler; mehmetomur.net, me-di.com.tr, momurum.smugmug.com
SONUÇ.
1980’lerden bu yana fotoğrafın imge dünyasının tükendiğini ima eden pek çok yaklaşım ve iddia görüyoruz, okuyoruz. Aslında postmodern fotoğrafçılığın da giderek boy attığı ortada. Artık neredeyse doğrudan fotoğrafa yüz verilmeyecek. Herkes postmodernizmi dünyamızla asla yüzleşmediğini unutuyor. Bence postmodernizmin rayından çıktığı yer de burasıdır. Kahrolsun modalar ve yaşasın doğrudan fotoğraf ve tabi yaşasın Mehmet Ömür. Ama ben bu yaklaşımı fotoğrafın eşyasına, doğasına aykırı gördüğüm için özellikle Mehmet Ömür’ün Kapadokya’sının bu alışılmışın dışında modernizme köprü olan bir çalışma olarak selamlıyorum. Çağdaş ve postmodern sanat ve estetiğin eskinin yenilgisi üzerine kurulmadığını, kurulamayacağını biliyorum. Bu çalışma da bunun ispatı.
Neticeten fazla söze gerek yok, gerçekten çok özgün, özenli bir çalışma. Mehmet Ömür bu noktaya uzun bir kültürel yolculukla ulaştığı ortada. Kitabın büyük bir bütçe ile yapıldığına hiç kuşku yok. Sanırım bir daha bu yapıda, ciddi fotoğrafçası olan bir başka kitapla, bu yaklaşımın kısa sürede aşılabilineceğini hiç düşünmüyorum. Helal olsun.
Albüme ciddi destekler bulunduğu kayıtlı. Aman ne güzel ancak bu destekleri bulabilecek başkaları da olmasına rağmen niçin ortaya bu mükemmeliyette işler çıkmıyor. Ayrıca albüm vesilesiyle bunun üzerinde de fotoğrafımız açısından düşünmek lazım!
Mehmet Ömür 1951 doğumlu, henüz üst düzey sanat uğraşısı için genç. Ancak, o yaşamı ciddiye alan tutku dolu bir kişidir. Bu yapısı ve temposuyla bakalım daha bize neler, neler gösterecek. Beynine, gözüne sağlık Mehmet Ömür, sen çok yaşa emi.
Gültekin Çizgen
Sanat Yazarı – Küratör
Bir fotoğrafçı için en zor çalışma biçimlerinden biri seçtiği projesini devamlılığını koruyarak uzun soluklu bir şekilde sürdürebilmesidir. Bu bazen aylara bazen de Mehmet Ömür’ün yaptığı gibi yıllara yayılabilir…
M.Ömür projesinin konusunu seçerken de ikinci bir
zorluğu göz önüne almış. Türkiye’nin ve dünyanın en önemli kültür miraslarından biri olan Kapadokya böl-
gesini fotoğraflarının nesnesi kılmıştır.Kendisinin de dile getirdiği gibi bu yöreye olan aşkı, tutkusu . bir biçimde gençlik yıllarından gelen gönül borcu bu seçime neden olmuştur. Bu fotoğrafları izleyecek fotoğraf severlerin tam da bu nedenle sadece akıl gözüyle değil gönül gözüyle de bakmasını salık veririm.
Kapadokya her anlamda çok ilgi çekici olduğu kadar bir çok anlamda da bir fotoğraf aşığını zorlayacak bir konudur. Yörenin çok katmanlı tarihsel, dinsel, kültürel yapısı bir doğal görüntü platformu yarattığı için bugü-
ne kadar sayısız fotoğrafçı tarafından inanılmaz bir biçimde reklamdan, sanatsal alana kadar görüntülen- miş ve görüntülenmeye devam edilmektedir. Bu aşırı üretim ve tüketim her zaman için yeni bir projenin önünde bir biçimde fotoğrafçının en temel sorunların -dan birisidir. Özgün yaratıcılığı için çok dikkatli ve özenli olması gerekmektedir.
M.Özer’in de tüm bu zorlukların farkında olarak Kapadokya projesine yaklaştığını görmek hiç zor değildir…
Her şeyden önce çok uzun yıllar, yöreye dayanan sevgisinden kaynaklanan fotoğrafik görüntüleri ısrarla üretmeye devam etmiştir. Kanımca fotoğrafik görüntüleme adeta duygularını,algılamalarını,sevgi ve tutkusunu daha da derinleştirmiştir. Ama tüm bu yıllara yayılmış görüntülemelerde hep aynı şeyin peşinde koşmuştur;aura…Özer’in aurası ise; gizemli, mistik, çok katmanlı bir geçmiş ve görüntüleme anının içe içe geçtiği, adeta sürreal bir dünyaya sürtünen fotoğrafik görüntülerinin özgün bir görsel dilini yaratmaktır.En baştan itibaren fotoğraflarını Kapadokya’nın bir görsel kaydı olarak ele almadığı apaçık ortadadır. Aksine varolanın görsel kaydının fotoğrafik dil aracılığı ile bir özgün görsel metin yaratma çabası içinde olmuştur.
Fotoğrafları izledikçe bu görsel dilin temel yapı taşının ışık kullanımındaki ustalık olduğunu görürüz.
Işık onun görsel cümlelerinin özgün tonlamasında başat unsurdur. Sonsuz exposure time(pozlama süresi)
seçenekleri içinden kendi yaratmak istediği Kapadokya uzamını gerçekleştirecek an’ı seçerek çekimlerini gerçekleştirdiği apaçık ortadır. Bu an’lar bir an’ı ölümsüzleştirmek ya da ortamın bir belgesini kayıt altına alabilmeye yönelik tercihler değildir.Bunun nedeni nesnel dünyaya ait bir uzamı (Kapadokya) kendi fotoğrafik uzamı kılabilmektir. Bu bağlamda doğal ışık M.Özer’in en önemli yardımcısı olmuştur.
Seçtiği ışık her zaman için bu gizemli dünyanın varlığı üzerinden bir öznel uzamın ve bilinçdışının fotoğrafik gerçekliğinin hizmetkarı olmuştur.
Işık onun istediği katmanları ortaya çıkartır. Tabiiki
renkli bir fotoğraf anlayışı yerine Siyah-beyaz, daha doğrusu bakır sepyaya yakın bir tonlamayı seçmesi onun istedği cümleleri kurabilmesinin en önemli yardımcısı olmuştur.Tam tersine,renkli bir seçimin yapılması yılların değişik mevsimlerine yayılmış fotoğrafik kayıtların Özer’in projesinde özgün bir görsel dil’in ortaya çıkmasına engel olacaktır.
Kapalı bir kompozisyon ve sonsuz alan derinliği anlayışı görsel metninin sayfalarını bir haz içinde çevirmemize neden olmaktadır.
Özer’in bu prosindeki temel yapı taşlarından biri de kendisine nesne kıldığı bu dünyada yaşamın ve ölümün iç içeliğidir. Bir bakarsınız adeta geçmişin izlerini süren bir kedi ortaya çıkar. Ya da bir atlı arabanın toprak yolda ilerleyişinde yaşamın sürekliliğini,devam ettiğini yaşarsınız. Kendi özgürlükleri içindeki güvercinler size sevginin her türünü anımsatır. Turizm balonları sizi yüzyılların geçmişinden şimdiye, bugüne taşır…
Fakat bu yaşamın görünümleri Özer’in içerik üzerinden onun yarattığı görsel dile hizmet etmektedirler.Yoksa yukarıda da belirttiğim gibi onun amacı bir belgesl kayıt ortamı ortaya koymak değildir.
Sonuç olarak söylebileceğim şey, her zaman sayfalarını çevirmekten büyük keyif alacağınız bir görsellik dünyasını ellerinizin arasında tutmakta olduğunuzdur.
Orhan ALPTÜRK
Ocak 2014-İzmir