Gustave Flaubert; Yaşamı ve sanatı..
Gustave Flaubert: Yaşamı ve Sanatı
Gustave Flaubert, Fransız edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olup, en çok başyapıtı Madame Bovary ile tanınır. Yaşamı ve eserleri, modern romanın gelişimi üzerinde derin bir etkiye sahip olmuştur. 1821 yılında Fransa’nın Rouen kentinde doğan Flaubert’in kariyeri, siyasi çalkantılar, toplumsal değişimler ve sanat ve bilimdeki önemli gelişmelerle şekillenen 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanır. Bu makale, Flaubert’in hayatını, benzersiz sanatsal vizyonunu ve eserlerini incelemek üzere kaleme alınmıştır.
Erken Yaşam ve Eğitim
Gustave Flaubert, 12 Aralık 1821’de varlıklı bir ailede dünyaya geldi. Babası Achille-Cléophas Flaubert başarılı bir cerrah, annesi Anne Justine Caroline ise varlıklı bir doktor ailesinden geliyordu. Böyle bir ortamda büyüyen Flaubert, hem bilimsel düşüncenin zorluklarına hem de burjuva yaşamının rahatlıklarına maruz kaldı. Bu ikilik, daha sonra edebi eserlerinde, burjuvaziyi eleştirirken neredeyse bilimsel bir kesinlik arayışında olduğu yazım tarzında yansıyacaktı.
Flaubert, çocukken ilk hikayelerini ve oyunlarını yazmaya başlayan bir edebiyat tutkunu olarak öne çıktı. Rouen’deki Lycée Pierre-Corneille’de eğitim gördü ve burada derslerde isteksiz, ancak kitaplara karşı aşırı ilgili bir öğrenci olarak tanındı. Shakespeare, Cervantes ve özellikle Victor Hugo gibi Fransız romantiklerinin eserlerine olan ilgisi, onun yazım tarzını etkileyecekti.
Dönüm Noktası: Louise Colet ile Tanışma
1840 yılında Flaubert, babasının isteği üzerine hukuk okumak için Paris’e taşındı. 1840’ların Paris’i, entelektüel ve sanatsal faaliyetlerin merkeziydi ve Flaubert kısa sürede genç yazarlar ve düşünürlerden oluşan bir çevreye dahil oldu. Ancak, hukuk eğitimini sık sık kesintiye uğratan hastalık nöbetleri vardı, daha sonra bunu epilepsi olduğu anlaşıldı.
Flaubert’in hayatındaki önemli bir dönüm noktası, 1846 yılında şair ve entelektüel Louise Colet ile tanışmasıydı. Tutkulu mektuplarla belgelenen ve 1854’e kadar süren çalkantılı ilişkileri, Flaubert’e duygusal ve entelektüel açıdan geliştirdi. Ancak, bu ilişki aynı zamanda Flaubert’i çok yordu. Bu dönemde Flaubert, hukuk eğitimini bırakıp kendini tamamen edebiyata verme kararı aldı.
Edebi Kariyer: Mükemmellik Arayışı
Flaubert’in sanata çok bağlıydı. “Sanat için sanat” ilkesine inanıyor ve yazımında ayrıntılara titizlikle dikkat ederken mükemmel kelimeyi (“le mot juste”) bulma arayışı içinde kalmayı prensip ediniyordu. Bu zahmetli yaklaşım, genellikle uzun süreli izolasyon ve el yazmaları üzerinde yoğun çalışma anlamına geliyordu.
İlk büyük eseri Madame Bovary, beş yıllık zahmetli bir yazım sürecinin ardından 1857’de yayımlandı. Roman, sıkıcı bir evlilikte sıkışıp kalmış ve romantik hayaller ve zina ile kaçış arayan taşralı bir kadının hikayesini anlatır. Madame Bovary, bize bir taraftan taşra yaşamının gerçekçi bir tablosunu sunarken diğer taraftan burjuvazinin acımasız eleştirisini gösterir. Ancak, ilk yayınlandığında tartışmalara yol açtı ve müstehcenlik suçlamasıyla mahkemeye verildi. Flaubert beraat etti. Bu dava romanın itibarını artırdı.
Madame Bovary, Flaubert’in olgunluk döneminin başlangıcını işaret eder. Antik Kartaca’da geçen tarihi bir roman olan Salammbô (1862) ve genç bir adamın gerçekleşmemiş hayallerini anlatan yarı otobiyografik roman Duygusal Eğitim(1869) gibi sonraki eserleri, onun nesir ustası olarak itibarını daha da arttırdı. Bu eserlerin her biri bize, Flaubert’in tarihsel ve toplumsal gerçeklerle derin ilgisini ve biçimde mükemmellik arayışını göstermektedir.
Temalar ve Tarz
Flaubert’in eserleri ironiktir ve romantik idealizme karşı şüphe duyan bir yapıdadır. Sıklıkla burjuva yaşamının sıradanlığını ve boşluğunu ele alarak, karakterlerinin ikiyüzlülüklerini ve ahlaki zaaflarını gösterir. Tarzı kesinlik gösterir. Karakterlerini hem empatiyle hem de eleştirel olarak görmemizi sağlamaya çalışır
Örneğin, Madame Bovary‘de, Flaubert’in anlatım tekniği, sempati ve eleştiri arasında dikkatli bir denge içerir. Emma Bovary’nin trajik kaderi, gerçekçi olmayan hayalleri ve çevresinin sıradanlığı tarafından yönlendirilen bir kaçınılmazlık duygusuyla tasvir edilir. Flaubert’in serbest dolaylı anlatımı, okuyucuların Emma’nın bilincine girmesine izin verirken, aynı zamanda nesnel bir perspektif korur.
Flaubert’in en kişisel eseri olarak kabul edilen Duygusal Eğitim, hayal kırıklığı, arzu ile gerçeklik arasındaki boşluğu göstermeye çalışır. Başkahraman Frédéric Moreau, hayatı kaçırılan fırsatlar ve gerçekleşmeyen arzularla dolu pasif bir hayalperest olarak tasvir edilir. Romanı 1848 devrimi sırasında Paris toplumunu ayrıntılı olarak anlatır, ayrıca Flaubert’in keskin gözlem becerisini ve zamanın ruhunu yakalama yeteneğini de gösterir.
Flaubert’in hayatının son dönemlerinde çeşitli mali zorluklar vardır. Le Candidat (1874) adlı oyununun başarısızlığı ve romanı Bouvard et Pécuchet‘nin (1881’de ölümünden sonra yayımlanmıştır) beğenilmemesi, kendisi için önemli darbeler olmuştur. Ayrıca, Fransız-Prusya Savaşı (1870-1871) ve İkinci İmparatorluğun düşüşü onu ciddi bir hayal kırıklığına uğratmıştır.
Bu aksiliklere rağmen, Flaubert yazmaya devam etti. Bu dönemdeki yazışmaları, edebiyata ve arkadaşlarına olan bağlılığını ortaya koymaktadır. Mektupları, daha sonra yayımlanarak mektup sanatı açısından başyapıtlar olarak kabul edildi ve yazı, toplum ve çağdaşları hakkındaki düşünceleri ölümünden sonra arkasında bıraktığı önemli belgeler olarak kabul edildi.
Üslup konusundaki titiz yaklaşımı ve anlatı biçimindeki özellikler, Guy de Maupassant, Émile Zola ve James Joyce gibi birçok yazarı etkilemiştir. Sanatın özellikleri ve Flaubert’in doğruluk ve güzellik peşinde koşma hassasiyeti , modern edebiyatın temellerini atmıştır denilebilir.
Gustave Flaubert’in hayatı ve sanatı, insan varoluşunun karmaşıklığını ve sanatsal yaratımın zorluklarını göstermektedir. Titizlikle yazılmış eserleri bize burjuva yaşamının sıradanlıklarını ve romantik idealizmin trajik sonuçlarını gösterir. Üslubun mükemmel olması onun için çok önemlidir ve yeni anlatım teknikleri, edebiyat tarihinde önemli bir iz bırakmıştır. Flaubert’in eserleri zamanına ve kendisinden sonra edebiyat dünyasına büyük katkılar sağlamıştır.