“Fotoğraf, dünyayı değiştiremez, dünyayı gösterebilir.”

“Fotoğraf, dünyayı değiştiremez, dünyayı gösterebilir.”
“Benim için fotoğraf meslekten çok bir tutku olmuştur, saplantıya yakın bir tutku.”

Marc Riboud

Marc Riboud ‘nun son 9 sene içinde Paris’teki 3 sergisine gitme fırsatını buldum dolayısıyla bu büyük fotoğrafçıyı yakından tanıma şansım oldu.

Birinci sergisi , Paris Modern Sanatlar Müzesinde, 2016 yılının son günlerinde, Vietnam savaşı protestoları sırasında askerlere çiçek uzatan genç kız (La Jeune fille à la fleur, 1967) ve Eyfel Kulesi Boyacısı gibi ikonik fotoğraflarıyla retrospektif sergisine ev sahipliği yapıyordu. Yine aynı yıl yani 2019 da  93 yaşında kaybettiğimiz Riboud, fotoğraf sanatının efsanevi isimlerinden biridir.

Lyon’lu burjuva bir ailenin yedi çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Riboud, fotoğraf makinesiyle ilk kez babasının hediye ettiği Vest Pocket Kodak sayesinde tanışır. Henüz 14 yaşındayken, 1937 Paris fuarında fotoğrafları sergilenir. 2. Dünya Savaşı sırasında Fransız Direnişine katılır, 1944’te Maquis du Vercors’da savaşır. Savaşın ardından École Centrale de Lyon’da mühendislik eğitimi alır.

Hayranlık duyduğu Henri Cartier-Bresson ile tanıştıktan ve olumlu eleştirilerini aldıktan sonra, fotoğrafçılığı meslek edinmeye karar verir. 1953’te Magnum Ajansı’na gider ve Robert Capa’dan iş ister. Capa önce, “Seni tanıyan yok, doğru dürüst fotoğrafların da yok, ben sana nasıl iş vereyim?” der, ardından ekler: “Şehirler serisini bitirdik, bir tek Leeds kaldı. Oraya kimse gitmek istemiyor, hadi seni oraya göndereyim!” Bu teklif Riboud’ya profesyonel hayatın kapısını aralar.

UNESCO’dan sponsorluk alarak İstanbul, Hindistan, Çin, Ortadoğu, Afganistan, Rusya, Amerika, Filipinler gibi dünyanın pek çok yerine gider ve unutulmaz kareler çeker. 1953 tarihli “Le Peintre de la Tour Eiffel” (Eiffel Kulesi Boyacısı) fotoğrafı Life dergisinde yayımlanan ilk eseri olur.

Duygusal ve çekingen kişiliğiyle bilinen Riboud, fotomuhabirliğin şoke edici görüntülerini üretmektense, çatışmalı bölgelerde sıradan hayatın içinden güçlü imgeler yakalamayı tercih eder. “Askerlere çiçek uzatan kız” fotoğrafında olduğu gibi; solda süngülü askerlerin sertliğiyle, sağda genç kızın hüzünlü ama kararlı yüz ifadesi arasındaki tezat, savaş ve barışın en saf halini anlatır.

1973’te Watergate skandalı sırasında Washington’da, 1977’de Prag’da 77 Bildirgesi olaylarında, 1979’da Şah’ın devrildiği günlerde İran’da, 1980’de Polonya’da ve son olarak 2010’da Şanghay’da bulunur. Riboud, yaşamı boyunca 40 kadar kitaba imza atar; İstanbul üzerine kitabı 2003’te Actes Sud tarafından yayımlanır.

Riboud’nun diğer iki sergisi Musee Guimet’de açıldı. Bunun nedeni fotoğrafçının fotoğraf arşivinin bu müzede saklanıyor olması.  Son sergisinin açılış amacı  Vietnam savaşının sona ermesinin 50 yılı. Çok yeni açıldı. Mayıs ayının 12 sinde son bulacak.

Marc Riboud, kendi kuşağından pek çok kadın ve erkek gibi, Vietnam trajedisinin izlerini taşıyan büyük bir fotoğrafçıdır. 1966-1976 yılları arasında, Magnum Ajansı adına hem Kuzey hem Güney Vietnam’a pek çok kez gider, uzun süreli röportajlar yapar. Onun yöntemi basit ama güçlüdür: Gittiği yerlere defalarca gider, kalır, insanları tanır, hayatlarına dokunur ve düşüncelerini anlar, fotoğraflarını çeker.

Riboud, klasik anlamda bir savaş fotoğrafçısı değildir. Onun Vietnam’a bakışı, dünyanın en güçlü ordusuna karşı direnen halkın  cesareti ile ilgilidir. Fotoğraflarında patlayan bombaların dehşeti değil, hayatın sürekliliği, insanın direnci ve umududur.  Yıkık sığınaklarda uyuyanlar, birbirine sarılan aşıklar, çocuklar, zarafetini kaybetmeyen kadınlar, tapınaklarda dua edenler,  elleriyle evlerini yeniden inşa etmeye çalışan insanlar…

1966’da USS Enterprise uçak gemisine çıkar, bombardıman uçaklarını izler. Bu ilk savaş deneyimi onu 1967 Pentagon protestosuna götürür. O protestoda, Jan Rose Kasmir isimli 17 yaşındaki genç kızın, askerlerin tüfeklerinin ucuna çiçek uzattığı anı ölümsüzleştirir. Bu kare, dünyanın en güçlü barış simgelerinden biri olur.

1968’de, Vietnam’ın eski başkenti Huê, Tet Taarruzu sırasında yerle bir edilir. Riboud, şehrin yıkıntılarında hayatın izlerini belgeleyerek, Le Monde gazetesinde Huê’yi “Vietnam’ın Guernica’sı” olarak tanımlar. Aynı yıl, Riboud’un “Çiçek Tutan Kız” fotoğrafını gören Ho Chi Minh, savaş karşıtı harekette fotoğrafın gücünü fark eder ve yıllar sonra ilk kez yabancı basına konuşmayı kabul eder.

1968-1969 Paris Barış Görüşmeleri sürerken, Riboud Kuzey Vietnam’a giderek sivil halkı fotoğraflar. 1970’te yayımlanan “Face of North Vietnam” kitabıyla Amerikalılar ilk kez “düşman” sandıkları halkın gerçek yüzünü görür. Kadınların öncülüğünde süren direniş, bisiklet konvoyları, yeniden inşa edilen köyler, Hanoi’de bombardıman altında süren hayatlar onun kadrajına girer.

1968’de Ho Chi Minh ile yaptığı röportajda, lider ona savaşın halk üzerindeki ağır yükünü ve zaferin bedelini anlatır.

1976’da, Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti kurulmadan hemen önce Riboud tekrar gider. Ancak bu kez gördüğü zafer değil, yıkımdır: Milyonlarca ölü, parçalanmış aileler, yoktan var edilecek yeni bir ülke. Eğitim kamplarına gönderilenler, zorla kırsala taşınanlar, “boat people” olarak ülkesini terk eden binlerce insan.

Riboud her zaman olduğu gibi ne zaferi ne mağlubiyeti anlatır, sadece insanı anlatır. Onun Vietnam’ı, hayatla ölümün kol kola yürüdüğü, ama sonunda hayatın galip geldiği bir ülkedir. Fotoğraflarında, yıkıntılar arasında oyun oynayan çocuklar, toprağı kazan yorgun ama umutlu insanlar, sevdiklerini kaybetmiş ama hayata tutunan kadınlar, küllerinden doğmaya çalışan toplumun izleri vardır.

Marc Riboud’nun Vietnam fotoğrafları, sadece bir savaşın değil, insanın umudunun, direncinin ve güzelliğinin insani bir anlatımıdır. İnsanlık da evrenseldir.

Marc Riboud, nesli tükenmiş az sayıdaki önemli ve büyük fotoğrafçılardan biridir. Her fotoğraf severin tanıması gerektiğini düşündüğüm hümanist bir fotoğrafçı.

Musée Guimet; Musée national des arts asiatiques 6, place d’Iéna 75116 Paris