‘Dünya Nasılsa Öyle’ işte… Bourse de Commerce’de Çağdaş sanat sergisi..
Bugün sizlerle tazesi tazesine Bourse de Commerce’de yeni başlayan çağdaş sanat sergisi ile ilgili izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. Ama önce Paris için önemli bir yer olan Bourse de Commerce nedir onu anlatayım. Bourse de Commerce bizdeki Borsa binasına karşılık gelir. Kısaca tarihi ise şöyledir; geçmişi 16. yüzyıla kadar uzanan bu yapı, çeşitli dönemlerde farklı amaçlar için kullanılmıştır. En çok bilinen işlevi ise, uzun yıllar boyunca Paris Ticaret Borsası olarak hizmet vermesidir. Bina, mimarisi ve tarihi önemi ile dikkat çeker. 17. yüzyılın sonlarında, bu alanda bir tahıl pazarı olarak kullanılan yapı, 18. yüzyılda Fransa’nın önde gelen mimarlarından biri olan Nicolas Le Camus de Mézières tarafından yeniden tasarlandı. O dönemde klasik Fransız mimarisinin özelliklerini yansıtan bir görünüm kazandı.19.yüzyılda, Henri Blondel tarafından yeniden tasarlanan bina, dairesel bir yapıya sahip olup, çatısında büyük bir cam kubbe yer alır. Bu kubbe, gün ışığını binanın içine alacak şekilde tasarlanmıştır ve mimari açıdan önemli bir özelliktir. 20.ci yüzyılın sonlarına doğru bina, ticaret borsası olarak kullanımını yitirdi ve çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmaya başladı. 21. yüzyılın başında, Fransız iş insanı ve sanat koleksiyoncusu François Pinault, 2016 da Paris Belediye başkanı Anne Hidalgo’dan 50 yıllığına kiraladı. Onu çağdaş sanat merkezine dönüştürmek için 200 milyon euroya yakın masraf ederek geniş çaplı bir restorasyon ve yenileme projesine girişti. Bina 22 Mayıs 2021 de pandemi sırasında açıldı. Pinault binanın restorasyonunu Venedikteki tarihi binalardaki sanat merkezlerini de restore eden Tadao Ando adlı japon mimara vermişti.
François Pinault dünyanın en büyük çağdaş sanat eseri kolleksiyonuna sahip bir iş adamıdır. Bu eserlerini dönüşümlü olarak insanlarla paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu ifade eder. Bourse de Commerce çağdaş sanat merkezinden önce de İtalyada 2 önemli tarihi binayı yine aynı amaçla çağdaş sanat merkezine dönüştürmüştür.
Gelelim “Le Monde Comme Il Va” adlı son sergiye. Bu sergi adını Voltaire’in aynı adlı felsefi kitabından alıyor. Kitaptaki öykü gırtlağa kadar rüşvet batağına batmış halkın başlarına gelecek belayı bekledikleri Persepolis şehrinde geçmektedir.
“Le monde comme il va”, Fransızca bir ifade olup “dünya olduğu gibi” veya “dünya nasılsa öyle” anlamına gelir. Bu, dünyanın mevcut durumuna yönelik bir bakış açısını gösterir ve genellikle, işlerin olduğu gibi kabul edilmesi anlamına gelir.
Bu sergi, insan varoluşunun çelişkilerine ve ikilemlerine odaklanıyor ve bunu da sanat aracılığıyla gayet güzel gösteriyor. Sanatçılar, insana dair gerçeklikleri iyi gözlemlerler ve çelişkileri sanatları aracılığıyla ifade ederler. Özellikle 1980’lerden günümüze kadar üretilen eserlerin bir araya getirildiği bu sergi, bugünkü zamanın farkındalığını göstermeyi amaçlıyor ve insani durumların paradokslarını güçlü, bazen ironik ya da şiddet içeren görsellerle yansıtıyor. Bu yaklaşım, zor ve karmaşık konuları ele almak için sıklıkla ironi ve provokasyonu kullanan çağdaş sanat için tipik bir yaklaım olarak bilinir. Dolayısıyla, sergi bu temalar üzerine bize düşünme fırsatı veriyor ve zamanla insan davranışlarının ve değerlerinin karmaşıklığını anlamamızı sağlıyor. Sergi farklı medya ve farklı dönemleri kapsıyor.
Bu sergi, aynı zamanda çağdaş sanatın günümüzle doğrudan etkileşimini yansıtmaktadır. İnsan paradoksları, toplumsal sorunlar ve sanatçıların toplumdaki yüceleştirilmiş yeri, vizyonları gibi konuları ele alıyor.
Mohammed Sami, Sigmar Polke ve Liu Wei gibi sanatçılar, kendilerine özgü stilleri ve ortamları ile karmaşıklıklarla ve paradokslarla boğuşan bir dünyayı kendi bakış açılarıyla yorumluyorlar.
30 dan fazla önemli sanatçının işlerini izlendiği bu sergide baş rolü Güney Koreli kadın sanatçı Kimsooja’ya vermişler. Sanatçının bunu fazlasıyla hakettiğini düşünüyorum. Özellikle sergideki en önmli işe attığı imza ile bunu kanıtlıyor. Mimarisi yarım küre olan Bourse de Commerce’in tam ortasındki Rotonde bölümünü aynalar döşeyerek dönüştürmüş. Bu enstalasyonu içine ziyaretcileri de davet ederek performans sanatına evirme gayretini de ben açıkça nefes kesici bir düşünce olarak değerlendirdim. İnsanlar bu alana ayaklarında galoşlarla girip hoplayıp zıplıyor, yerlere yatıp sürünüyorlar. Hem yerdeki yansımaları görüyorlr, hem de üzeri cam kubbeyle kaplı binadan gelen gökyüzü görüntüsü içinde kendilerinden geçiyorlar.
Kimsooja’nın diğer işleri arasında ‘Bir İğne Kadın’ (1999-2000) adlı video enstalasyonunu var. Bu eser, sanatçının çeşitli küresel şehirlerde çekilmiş görüntülerini içeriyor ve dünyanın dokusu içine ilmek atan bir iğneyi sembolize ediyor. Dikkat çeken bir diğer eser ise, ‘İplik Yolları’, farklı kıtalardaki tekstil kültürünün mozağini betimleyen 16mm’lik filmler serisi.
Sergide Cattelan’ın ‘Başlıksız’ (1998) adlı eseri var. Bu eser, sanat ve popüler kültür üzerine mizahi ve ironik bir yaklaşım sergiliyor. Sergiye Pablo Picasso’nun karikatürize edilmiş bir heykelini koymuş.
Serginin zemin katında sergilenen Kippenberger’in ‘Başlıksız’ (1989) adlı eseri, melankoli ve varoluşsal sıkıntıları yansıtan çok güzel bir parça.
Sun Yuan & Peng Yu’nun ‘Bekleyiş’ adlı eseri hiperrealist bir akbaba heykeli, fiberglass, silikon ve tüylerden yapılmış. Eser, ölüm temasanı mizahi bir bağlamda ele almış.
Sun Yuan & Peng Yu’nun diğer önemli işi giriş katındaki salonda yaşlı politikacı ve din adamlarını yürüyen koltuklarda sürekli dolaştıran eserdi.
Daha sonra üst kattaki salonlarda çok önemli çağdaş sanaytçıları buluyoruz. Çağdaş sanat düşüncelerinin tohumlarını atan Duchamp’ın Çeşme ve Bisiklet Tekeri adlı eserlerinin yanında bakşa ‘Ready Made’ leri de var. Hepsi için Duchamp’a hakettiği ayrı bir salonu ayırmışlar.
Jeff Koons un iki eseri. Cindy Sherman’ın bir eseri, Franz West’in kafaları, Bertrand Lavier’in Kaza yapmış Ferrarisi, Luc Tuymans’ın ‘Sonsuzluk’ adlı eseri ve Christopher Wool’un 22 parçadan oluşan Black Book serisi.
Şu sıralar Paris sanki bize sanat tarihi dersleri vermeye hazırlanıyor. Bir taraftan Bourse de Commerce’de çağdaş Sanat tarihini komprime hap gibi içiyoruz. Diğer taraftan 150.ci senesini kutlayan Empresytonizmin hikayesini hem 15 Nisan 1874 de Nadar’ın Boulevard des Capucines’deki stüdyosunda açılan ilk empresyonist serginin aynısı orijinal eserlerle Musee d’Orsay’de izliyoruz ve virtüel olarak da açılış günün özel gözlükler takarak yaşama şansı buluyoruz. Belli ki ardından 100. yılını kutlayan Sürrealizmi öğreneceğiz birkaç sergiyle. Hiç şikayetçi olmayız diye düşünüyor, hepimize sanat dolu günler diliyoruz.