Bourdieu’nün Kültürel Habitus’u Üzerine

Zevk Neyi Hatırlar? Bourdieu’nün Kültürel Habitus’u Üzerine

Christiane Caujolle’ün aramızdan ayrılışı nedeniyle yazdığım yazıda onun Bourdieu’nün kültürel habitus’uyla ilgisinden de bahsetmiştim. Dolayısıyla bu kültürel habitusa da söz hakkı doğdu.

Bourdieu’nün habitus kavramı, içine doğduğumuz toplumsal koşulların bedene, dile, zevke ve “kendiliğinden” seçimlerimize sinmiş içselleşmiş eğilimler sistemidir. “Kültürel habitus” bu eğilimlerin özellikle sanat, müzik, edebiyat, fotoğraf, mutfak, şarap, müze konuları gibi kültürel konularda nasıl işlevi olduğunu gösterir. Beğenilerimiz bize “doğal” gibi görünür; oysa aile, okul, sınıfsal çevre ve kurumlar tarafından yıllar içinde farkına varmadan içimize işlenmiştir. Bu yüzden kimi izleyici bir fotoğrafı tarihsel referanslar ve kavramsal bağlamla okurken, başkası aynı imgeyi teknik ölçütlerle değerlendirir; her iki tavır da bir kültürel sermaye birikimini ve dolayısıyla buna bağlı habitus’u yansıtır. Habitus yazgı değildir; değişebilir, fakat ağır ağır değişir. Eğer  hızla dönüşürse (ör. yapay zekâ & fotoğraf) bizde histerezis denilen bir gecikme yaşanır. Konu konuyu doğuruyor Christian caujolle’e anma yazısından kültürel habitusa geçtik, kültürel habitus da öyle anlaşılıyor ki bizi histerezis’e taşıyacak. Bu konulu başka bir yazıda yeniden buluşmak üzere diyerek biz kendi konumuza devam edelim. Habitus’u fark etmek, sembolik şiddetin görünmez mekaniklerini çözmenin ve daha kapsayıcı kültürel köprüler kurmanın ilk adımıdır. Bu arada Bourdieudamarımıza girmeye başladı,onun  “sembolik şiddet” anlayışının da bir yazıyı hatta kendisinin de bir kaç yazıyı hakettiğini düşünmeye başladım. Kapı kapıyı açıyor demeliyim.

Zevk Mimarisi

Bir sergi salonunda yürürken adımlarımızın hızı, duvar yazılarını okuyup okumama kararımız, katalogu çantaya atıp atmamamız—tüm bu küçük jestler—nereden gelir? Zevk çoğu zaman bize “benim” gibi görünür; oysa Bourdieu’ye göre, zevkimizin mimarları bizden önce bizi buna hazırlamıştır: aile, okul, mahalle, kurumlar ve içlerinde oynadığımız görünmez kurallar hepsi işin içine girmiştir. Bourdieu bu görünmez mimarlığa habitus adını vermiştir.

Habitus, tek tek tercihlerimizin arkasındaki alışkanlıklar matrisidir: dilin ritmi, bedenin taşıyışı, görme ve duyma duyularımız ve bunların birde biriktirdiği arşiv, “uygun” olanı sezme biçimimiz. Bu matris rastgele oluşmaz; belirlibir  sermaye birikimi (ekonomik, kültürel, sosyal, sembolik) ve bazı alanlar (sanat dünyası, akademik dünya, gastronomi vb.) içinde yavaşça şekillenir.

Üçlü Mekanik: Koşullar, Eğilimler, Seçimler
  • Koşullar → Eğilimler: Erken çocukluktan itibaren aile ve okul belirli jestler, sözcükler, referanslar kazandırır.
  • Eğilimler → Seçimler: Bu öğrenilmiş eğilimler, sergiyi nasıl gezeceğimizi, hangi şarabı seçeceğimizi, fotoğrafta neye dikkat edeceğimizi belirler.
  • Seçimler → Yeniden Üretim: Seçimlerimiz—farkında olmadan—ait olduğumuz kültürel çevreyi görünür kılar ve çoğu kez pekiştirir.

Bu döngünün en güçlü yanı doğalmış gibi görünmesidir. Bourdieu’nün eleştirel hamlesi de tam burada başlar: “Doğal” sandığımız şeylerin tarihsel ve toplumsal olduğunu göstermek.

Saha-Alanın Harita olarak belirmesi
  • Saha-Alan (field): Kendi oyunu ve puan cetveli olan sahalar vardır: bunlar sanat, akademi, gastronomi gibi alanlardır…
  • Sermaye: Ekonomik olanın yanında kültürel (eğitim, bilgi), sosyal (ağlar), sembolik (itibar) sermayeler de vardır.
  • Habitus: Geçmiş deneyimlerden damıtılmış yarı-bilinçli eğilimleridir.
  • Doxa ve illusio: Alanın tartışmasız doğruları ve oyuna inanma hâli. Bu Doxa ve illusio’da  bize Bourdieu’nün bir armağanıdır. şöyle açıklayabiliriz; Doxa, tiyatro sahnesinin  dekorudur; herkes o sahnede oyunu “öyle olması gerektiği gibi” oynar. Illusio ise oyuncuların sahneye tutkuyla bağlanması, oyuna gerçekmiş gibi katılmasıdır.
  • Sembolik şiddet: Egemen ölçütlerin “doğal” diye kabul ettirilmesi.
  • Histerezis: Alan hızla değişince habitus’un gecikmesi.
Fotoğraf Üzerinden Okuma: Görmenin Öğrenilmiş Grameri

Aynı fotoğrafı inceleyen iki kişi düşünün. İlki “netlik-kompozisyon” ekseninde bakıyor; ikincisi, Sontag-Barthes-Benjamin hattındaki düşünsel referansları, küratoryal bağlamı ve metin-görüntü ilişkisi ile ilgileniyor. İki bakış da yanlış değil; fakat her biri farklı kültürel sermaye düzeyi ve habitusu gösteriyor gibi düşünebiliriz.

  • Bedenleşmiş bilgi: Müzeye girişte tereddüt etmemiz, salonlar arasında geçirdiğimiz zaman dilimi, eserle mesafe  bedensel bir lisandır.
  • Sözlü repertuar: “İz, delil, aura, temsil, özne-nesne gerilimi” gibi kavramlarla konuşabilmek, imgeyle kurulan ilişkinin bir başka halini bize gösterir.
  • Kurum ve meşruiyet: Katalog alma, sanatçı ile yapılan sohbete katılma, koleksiyon oluşturma gibi yaklaşımlar “oyuna katılma”nın göstergeleridir.
Şarap & Gastronomi: Damağımızdaki Bilgi bankası

Şarap yalnızca damak değil, öğrenilmiş bir sözlüktüe aynı zamanda da  bir ritüeldir. “Tanen, asit, alkol, gövde, terroir, yıl, üretim tekniği” gibi kelimeler, bedende tatla eşzamanlı çalışan bir kültürel bellek oluşturur. Bu sözlük zenginleştikçe, damak daha çok şey hissetmeye başlar. Ancak bundan sanki tecrübe arttıkça daha iyi koku alırız anlamı çıkartılmasın, koku ve tat alma duyuları zamala yaşlandıkça azalır. zaten her insanda da aynı seviyede değildir. Restoranda servis sırasına itiraz etme veya  hatalı bir şarabı geri gönderebilme cesareti hatta eşleştirmeyi değiştirme özgüveni bile bir habitus göstergesidir.

Müze’de Sessiz Protokoller uygulamak

Bir sergiyi “başından sonuna” okumak, duvar yazısını atlamamak, eser adlarını not etmek, katalogda bibliyografyaya bakmak… Bunlar, müzede izleyicinin farkına varmadan yaptığı işlemlerdir. Önceden bu protokollere alışmış olanlar, mekânı kendi alışkanlıklarıyla değerlendirir; tanışmamış olanlarsa baka kalabilir. Bourdieu’nün “sembolik şiddet” dediği şey, işte bu görünmez eşiklerdir.

Yanlış Anlamalara Kısa Yanıtlar
  • Habitus = Yazgı değildir: Değişir, fakat yavaş yavaş değişir. Farkındalık ve farklı alanların etkisi altında kalma bu değişimi hızlandırır.
  • Özgünlük kaybolmaz: Özgünlük vardır; ama olasılık sahamızı çoğu zaman habitus dediğimiz şu anlatmaya çalıştığımın şey çizer.
  • “Zevk doğuştandır”lafı  efsanedir: Zevk, büyük ölçüde sosyal olarak öğrenilir.
Dönüşüm İçin 5 Soruluk Mini Atölye
  1. Hangi yaptıklarım “kendiliğinden” geliyor—ilk nerede öğrendim?
  2. Kullandığım terminoloji kimleri içerde, kimleri dışarıda bırakıyor?
  3. Hangi alanlarda doxaya yani görüş, kanaat, sanı, inanca teslim olmuşum yani tartışmasız doğru saydıklarım neler?
  4. Son yıllarda (ör. yapay zekâ & fotoğraf, doğal şarap dalgası) hiç histerezis yaşadım mı? Yani histerezisi açasak; Histerezis, bir sistemin cevabının yalnızca o anki girdiye değil, geçmişteki etkilere de bağlı olmasıdır. Bu nedenle aynı şartlarda ileriye giderken ve geriye dönerken farklı sonuçlar alınır; bu fark, sistemin hafıza etkisi olarak düşünülebilir.
  5. Kendi üretimlerimde yeni şeyler için pedagojik yaklaşımlar yani öğrenme yöntem, tutum ve tekniklerini kullanabiliyor muyum?
 Küratoryal ve Pedagojik Köprüler
  • Eşikleri görünür kılın: Sergi metinlerinde “başlangıç” ve “ileri” başlıkları oluşturun; sözlük ve okuma listesi de oluşturun, konuyu derinleştirmeye çalışın.
  • Sözlük konuyla ilgili kelimeler paylaşmaya çalışın: Atölye veya degüstasyon öncesi minicik bir “terimlerle ısınma turu” yapın.
  • Katılımı ritüelleştirin: Katalog, not alma, mikro-konuşmalar,  soru-cevap sizi ileriye taşır.
  • Çoklu okuma rotası: Aynı işi teknik-tarihsel-kavramsal olmak üzere üç rotayla gezin.
  • Hafıza protokolleri oluşturun: Yani ziyaretçiye burada giderken  “ yanına ne alıp gidiyor?” sorusuna bir cevap  bulmaya çalışın.
Bugün bu konu Neden bu kadar Önemli?

Her şey hızlanıyor. Fotoğraf ile yapay zekâ arasındaki yeni gerilim, gastronomideki “doğal/low-intervention” akımları, müzelerde deneyim tasarımının değişmesi… Histerezis riskini büyütüyor: Eski alışkanlıklarımız yeni  güncellemeleri kaçırmamıza neden olabilir. Tam da bu yüzden habitus üzerine düşünmek, yalnızca teorik bir çalışma  olarak görülmemeli günümüze odaklanmak anlamına da gelmelidir diye düşünmeden edemiyorum.

Son Söz: Zevki Demokratikleştirmek

Bourdieu’nün niyeti snobluğa yani kendini üstün gören, başkalarını küçümseyen, gösteriş meraklılığına payanda olmak değil; tersine, görünmez eşitsizlik mekaniklerini ortaya koymaktır. Habitus’u anlamak kendi bedenimizde, dilimizde, seçkimizde nasıl çalıştığını hissetmek sembolik şiddeti azaltır ve kültürel alanları daha geçirgenleştirir, zenginleştirir. Zevk, yalnızca bir düşünceyi, isteği veya bilgiyi açıkça ortaya koymak değildir. Zevk bir sorumluluk olarak algılanmak zorundadır.  Eşiği fark eden, eşiği hem yükseltmeyi hem de duruma göre alçaltmayı da bilmelidir.