Camus’de Hayatın tek anlamı; Saçmalık-Absürd
Saçmanın Gölgesinde: Albert Camus’nün İsyanı ve Yaşamın Anlamı Üzerine
Mehmet Ömür
“Gerçekten ciddi tek felsefi sorun vardır: intihar.”
Albert Camus, Sisifos Miti(Söyleni)
Camus ve Sartre: Aynı Dönemin farklı Sesleri
-
yüzyıl felsefesinin iki güçlü figürü Albert Camus ve Jean-Paul Sartre, sık sık aynı cümlede anılsa da, aslında iki ayrı yolun yolcusudur. Sartre insanın özgürlüğüne ve seçimlerine yüklediği sorumlulukla varoluşçuluğun teorik zeminini kurarken, Camus daha farklı bir soru sorar: Eğer evren susuyorsa, anlam arayışımızın cevabı kimdedir?
Camus’nün cevabı nettir: Anlam yoktur.
Saçma: İnsanla Evrenin Sessiz Çatışması
Camus’ye göre “saçma”, insanın anlam ve düzen arayışıyla, evrenin kayıtsız ve anlamsız doğası arasındaki uzlaşmazlıktan doğar. Bu varoluşsal çatışma, Camus’nün kaleminde yalnızca teorik bir fikir değil; bir edebiyat dünyasıdır. Sisifos Söyleni, Yabancı ve Caligula gibi eserlerinde bu düşünceyi farklı biçimlerde işler.
Saçma-Absürd nedir?
Saçma, anlam arayan bilinçle, kayıtsız doğa arasındaki boşluktur.
Camus’ye göre bu boşluk, “tek gerçek felsefi soruyu” doğurur:
“Bu dünya yaşanmaya değer mi?”
Bilincin Laneti: İnsan Olmanın Ağırlığı
Camus’nün felsefesi, bilinci hem bir nimet hem de bir lanet olarak görür. İnsan, kendi ölümünün farkında olan tek canlıdır. Hayvanlar yaşar ve ölür; insan ise ölümün gölgesinde yaşar. İşte tam da bu farkındalık, bizi saçmayla karşı karşıya bırakır.
Bu farkındalık, aynı zamanda bir davettir: Hayatı olduğu gibi görmek ve yine de yaşamaya devam etmek. Ne Tanrı’ya sığınmak, ne sonsuzluk umuduna… Sadece şimdi ve burada var olmak.
Meursault: Saçma İnsan
Camus’nün Yabancı romanında Meursault karakteri, toplumsal normlara karşı ilgisizliği, duygusal mesafesi ve ölüm karşısındaki sakinliğiyle “saçma insan”ın simgesidir.
Meursault, hayatın anlamı yoksa bile dürüstçe, sahte umutlara kapılmadan yaşanabileceğini gösterir. Bu tutum, Camus’nün felsefesinin içinde tam da merkezinde yatan “isyan”ı somutlaştırır.
Sisifos’un Dönüşümü: Kayayı Sevmek
Camus’nün düşüncesinde, mitolojik kahraman Sisifos yalnızca lanetli bir figür değildir. Aksine, kaderini kabul etmiş bir sanatçıdır. Kayayı her gün yeniden yukarı taşırken, o artık tanrıların kölesi değil, eyleminin sahibi olmuştur.
“Sisifos’u mutlu düşünmek gerekir.”
Camus
Camus’ye göre Sisifos, anlamsızlığın ortasında bilinçli bir seçimle kendi kaderini kucaklayan insandır. Bu kabullenme, gerçek özgürlüktür.
İsyan: Saçmanın İçindeki Tutku
Camus’nün çözümü intihar değil, isyandır. Ama bu, öfkeyle yıkmak isteyen bir isyan değil; tam aksine, anlam arayışından vazgeçip eylemin kendisinde anlam bulan bir tür varoluşsal başkaldırıdır.
İsyan etmek, yaşama tutunmak demektir — hem de anlamdan yoksun olduğunu bilerek. Sanatta, aşkta, harekette… Hayatın her anında, bilinçle ve tutkuyla yer almak.
Bir Anın İçinde Anlam: Zamanı Kucaklamak
Camus’nün son mesajı, zamanla barışmaktır. Hayat, belki bir anlam taşımıyor olabilir. Ama bu, içsel bir derinlik yaratmaya engel değildir. Her an, farkındalıkla yaşandığında bir anlam kazanır. Ve belki de gerçek anlamı, dışarıda aramak yerine, yaşamayı seçerek bulabiliriz.
Camus’den İlhamla…
Anlamı arama, eylemde yarat.
Hayatı olduğu gibi kabul et.
Ölümü düşün, ama yaşamı onayla.
Sisifos gibi ol: yükünü bilerek taşı.
İsyan et: ama umutsuzluğa değil, bilince.***
***Bu son kavram biraz kafa karıştırıcı olduğundan onu aşağıda ayrıca açmaya çalışacağım.
Saçmanın İçinden Geçen Neşeli Bir Yaşam
Camus’nün felsefesi, karanlık ve soğuk bir anlamsızlıkla değil; bilinçli bir neşeyle son bulur. Onun mesajı, hayata sımsıkı sarılmaktır — anlamın yokluğuna rağmen değil, tam da bu yokluk yüzünden. Camus yaşamı anlamsız ve saçma bulur ama intihardan yana değildir. Tam tersine….
Çünkü insan, saçmanın karşısında boyun eğmek yerine, onu kabullenip içinden geçerek özgürleşebilir. Şimdi gelelim yukarıdaki ¨İsyan et: ama umutsuzluğa değil, bilince¨ sözünün çözümlemesine
İsyan et: ama umutsuzluğa değil, bilince.
Bu cümle, Albert Camus’nün felsefi yaklaşımını neredeyse tek bir solukta özetler. Camus, özellikle “Sisifos Söyleni” ve “İsyan Eden İnsan” eserlerinde, insanın evrende karşılaştığı anlamsızlık duygusunu, yani absürdü, düşünsel ve ahlaki bir zeminde işler. Ona göre insan, evrenin sessizliğiyle yüzleştiğinde ya umutsuzluğa kapılır ve intihara yönelir ya da tüm anlamsızlığına rağmen hayatı kabullenir ve bir tür bilinçli isyanla yaşamaya devam eder. Bu ikinci yol, Camus’nün felsefesinin temelidir: hayatla çatışmayı reddetmeden, onunla dans etmeyi öğrenmek.
“İsyan et: ama umutsuzluğa değil, bilince” demek, Camus’nün şu çağrısını yansıtır: İnsan, evrenin anlamdan yoksun yapısını fark etmeli, ama bu farkındalık onu yok oluşa değil, yaşamı tüm çıplaklığıyla kucaklamaya götürmelidir. Umutsuzluk, Camus’ye göre, bir sonlanmadır. Bilinç ise bir başlangıç. Umutsuzluk, insanın absürtlük karşısında pes etmesi, teslim olmasıdır. Oysa bilinç, insanın bu anlamsızlıkla yüzleşmesi ama aynı zamanda ondan kaçmamasıdır. Bilinçli isyan, insanın hem özgürlüğünü hem de onurunu koruduğu bir yaşam biçimidir.
Camus’nün isyanı yıkıcı değildir; aksine yaratıcıdır. İsyan eden insan, yalnızca adaletsizliğe karşı değil, aynı zamanda anlamsızlığa karşı da başkaldırır. Ancak bu başkaldırı, bir yok sayış değildir. Bilakis, anlamı kendimiz yaratma cesaretini gösterdiğimizde, yaşamın saçmalığını bile anlamlı kılabiliriz. Camus’nün “Sisifos’u mutlu tasavvur etmeliyiz” sözü tam da bu noktada anlam kazanır. Sisifos, her seferinde tepeye yuvarladığı kayanın geri düşeceğini bilmesine rağmen görevini sürdürür. Çünkü onun zaferi, kayanın zirveye ulaşmasında değil, bu sonsuz döngüyü bilerek ve isteyerek devam ettirmesindedir. Bu, bilinçli bir isyandır.
O hâlde isyan etmek, Camus’ye göre bir başkaldırmadan çok bir aydınlanmadır. Ne nihilist bir yıkımı savunur ne de sahte umutlarla avutulmayı. Camus’nün önerdiği şey, absürdün farkında olarak, dünyayı değiştirmeye değil ama kendimizi değiştirmeye yönelen bir bilinçtir. Bu nedenle, “İsyan et: ama umutsuzluğa değil, bilince” sözü, Camus’nün felsefesinin özüdür. Bu bir çığlık değil; karanlığa karşı yakılmış dingin bir ışık, içsel bir aydınlanma çağrısıdır.
Bitirmeden önce: Albert camus kimdir.
Albert Camus 1913 doğumlu Fransız yazar ve filozoftur.
Varoluşçuluk iile ilgilenmiştir ve absürdizm yanı saçma akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir “varoluşçu” ya da “absürdist” olarak tanımlamaz. 1957’de Nobel ödülünü kazanmıştır. Rudyard Kipling’den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında 47 yaşında ölmüştür.