Deliliğe Övğü, Erasmus..
Louvre müzesinde ‘Sanatta Deli’ adlı yeni sergi beni bu konuda iki yazı yazmaya itti. Birincisi Hümanist filozof Erasmus’un dostu Thomas More’u eğlendirmek için bir haftada yazdığı ‘Deliliğe Övgü’nün değerlendirmesi olacak. Ardından Tarihte deliliği ve sanatta deliliğin yerini yazacağım. Deliriyor muyum? diye de sormayacağım. Zaten Açık Tımarhanede yaşayıp duruyoruz.
Erasmus’un Deliliğe Övgüsü
Desiderius Erasmus’un Deliliğe Övgü adlı eseri, yüzeyde mizahi bir metin gibi görünse de aslında 16. yüzyıl Avrupa’sının dini, entelektüel ve toplumsal yapısını derinlemesine sorgulayan bir başyapıttır. Erasmus, yukrıda da yazdığım gibi bu eseri dostu Thomas More’u eğlendirmek için yalnızca bir hafta içinde kaleme almıştır. Ancak bu hızlı yazım sürecine rağmen eser, döneminin insanlık durumuna dair zekice bir eleştirel bakışıdır. Deliliği konuşturan Erasmus, onun ağzından toplumsal kurumların, bireylerin ve insan doğasının eksik ve absürd yönlerini gözler önüne serer.
Delilik, kendisini insanlığın vazgeçilmez bir armağanı olarak tanıtır ve yaşamın mutluluğunu yalnızca kendi varlığına bağlar. Ona göre, insanın neşesi, sevgisi ve özgürlüğü ancak deliliğin rehberliğiyle mümkündür. Aksi halde yaşam, sıkıcı ve dayanılmaz bir hal alır. Delilik, bu iddiasını toplumsal yaşamın farklı boyutlarını ele alarak savunur. İlk olarak dini kurumlara yönelir. Delilik, Kilise’nin ikiyüzlülüğü, açgözlülüğü ve güce duyduğu arzuyu ciddi bir şekilde eleştirir. Erasmus, dini ritüellere yobazca bağlılıkla alay ederken, gerçek inancın bu ritüellerin ötesinde saf bir sadelikte yattığını söyler. Azizlere ve kutsal emanetlere yapılan tapınma, yüzeysel bir dindarlığın sembolü olarak görülür.
Eserin ikinci büyük eleştiri noktası, entelektüel faaliyetlerdir. Erasmus, dönemin bilginlerini ve özellikle teologlarını, teorik ayrıntılarla oyalanan, fakat bu bilgeliği insan yaşamına yansıtamayan kişiler olarak eleştirir. Onların, insanlığın gerçek ihtiyaçlarından kopuk bir şekilde, yalnızca soyut kavramlarla meşgul olduklarını vurgular. Deliliğe göre, bu tür bir bilgi birikimi, insanı gerçek anlamda bilge yapmaz; bilgelik, aynı zamanda şefkat ve insana fayda sağlayan bir yaşam pratiğini gerektirir.
Delilik, toplumsal normlara da meydan okur. Evlilik kurumu, yaşlanma korkusu ve ölümle yüzleşememe gibi insan hayatını kısıtlayan yapıları da eleştirir. Toplumun bireyden talep ettiği rollerin, onun mutluluğunu ve özgürlüğünü nasıl engellediğini gösterir. Bu eleştiriler belli ki, bireyin hayatını keyifle yaşaması için gerekli olan esnekliği ve spontane davranışları savunmak için yapılmıştır.
Eserin en sert eleştirilerinden biri ise savaş ve siyasetedir. Erasmus, savaşın anlamsızlığını ve hükümdarların güç tutkularını acımasızca eleştirir. Siyasi liderlerin iktidar uğruna sergiledikleri bencillik ve acımasızlık, onların halktan ne kadar uzaklaştığını gözler önüne serer. Bu noktada Delilik, iktidarın ve savaşın ardındaki boşluğu açığa çıkartmaya çalışmaktadır.
Delilik, kendisini zenginlik tanrısı Plutus’un kızı ve mitolojik güzelliklerin adası Delos’ta doğmuş bir varlık olarak tanımlar. Çevresinde ona eşlik eden Ego, Dalkavukluk ve Cehalet gibi figürler, insanın zayıflıklarıyla alay etmektedir. Ancak Erasmus, bu zaafların insan yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğunu ve onlarla barışmanın insanı özgürleştirdiğini vurgular.
Sonuç olarak, Deliliğe Övgü, yalnızca bir eleştiri değil, aynı zamanda insanın kendisiyle yüzleşmesine ve yaşamın saçmalığını kabullenmesine yönelik bir davettir. Erasmus, mizahi ve ince bir dille, insan doğasının sınırlarını kabul etmenin ve hayatın saçmalığına rağmen yaşamaktan keyif almanın ne kadar önemli olduğunu söyler. Bu eser, okurunu hem güldürür hem de derin bir düşünceye sevk eder; bu yönüyle, zamanını aşan bir evrensellik taşır. Bugün de benzeri bir delilik ortamında yaşamıyor muyuz? Erasmus Rotterdam’da doğdu ve rönesans döneminde yaşadı (1466-1536). Deliliğe övgü adlı eserini (özgün adıyla: Morias enkomion seu laus stultitiae) 1509 yılında yazdı. Bu küçük kitabın taslağını 1509 yazında, İtalya’dan İngiltere’ye yaptığı yolculuk sırasında çıkaran Erasmus, yazma işini İngiltere’de, dostu Thomas More’un in evine vardıktan kısa süre sonra bitirdi; kitabı da Thomas More’a adadı. Erasmus, bu kitabı yazarken hiçbir kaynaktan yararlanmadı.