Moda Tasarımı Sanat mıdır? Christian Dior Müzesi
Moda Tasarımı Sanat mıdır? Christian Dior Müzesi
Mehmet Ömür
Bu konu nereden bakıldığın bağlı olarak bizi farklı noktalara taşıyabilecek bir konudur. Aslında soruyu şöyle de sorabilirdik; Sanat nedir? Oxford sözlük tanımına göre; ‘Sanat, insanın yaratıcı becerisinin ve hayal gücünün ifadesi veya uygulamasıdır. Başka bir kaynağa göre Sanat, iki kişi arasındaki diyalogdur, iletişimdir, aktarımdır. İzleyicinin dahil olması gerekir. Sanat yorumlanabilir; yani farklı insanlar için farklı şeyler ifade edebilir oysa sanatçı için bambaşka bir anlam ifade ediyor olabilir. Sanatı kaç kişiye sorarsak o kadar değişik cevap alma olasılığımız vardır.
Kreasyon da dediğimiz moda dünyasında yaratılan giysiler bazen birer sanat eseri gibi karşımıza çıkıyor. Artık dizaynırlar sanatçı olarak kabul görüyor, o zaman moda tasarımcılarının da öyle görülmeleri gerekmektedir diye düşünüyorum.
Karl Lagerfeld “Sanat sanattır. Moda modadır” demişti. Andy Warhol, sanat ve modanın birlikte var olabileceklerini kanıtlamıştır.
Peki, sanat sadece müzede ya da tuval üzerinde olmak zorunda mıdır? Değildir diye düşünüyorum. Sanat aslında her yerdedir, her yerde olmalı dünyamızı güzelleştirmelidir. Dinlediğimiz müzikte, yazdığımız ve okuduğumuz kelimelerde hatta yaptığımız kıyafetlerde sanat olmalıdır. Bu yazımızın konusu geçtiğimiz yıl Paris’te açılan Christian Dior müzesidir. Üç kat üzerinde gezilen müzenin en üst katı Dior’un yaşamına ayrılmıştır. Diğer katlarda yaşamı boyunca ürettikleri vardır. Hayattan 52 yaşında ayrılan Dior bu kısa ömründe arkasında çok sayıda moda tasarımcısı halef bırakmıştır.
Christan Dior ölmeden önce; “Terziler, harika bir hayal dünyasının son sığınaklarından birini temsil ediyorlar. Onlar bir bakıma rüya görme ve gösterme ustalarıdır” demiştir.
Christian Dior’un ilk atölyesi, Avenue Montaigne 30 numaralı binanın çatı katında yer almaktaydı. Üç atölye, küçük bir stüdyo, bir show room, bir kabin, bir yönetim ofisi ve altı küçük soyunma odası ile başladı. Yetmiş yıllık bir efsane sonrası bugün Dior yine aynı cadde üzerinde bir çok binada müşterilerini ağırlamaktadır. İlk binanın arka köşesine yeni açılmış olan müze ise her gün yüzlerce sanatseveri kucaklamakta, bilet kuyruğu ana caddeye kadar uzamaktadır. Yakın bir gelecekte Türkiye ve dünyanın gelecek gelecek turistlerin olmazsa olmaz bir adresi olacak ve burayı görmeden dönmeyeceklerdir. Galerie Dior, modeller, orijinal eskizler ve arşiv belgelerini bu tarihi adresin anısını sürdürmek üzere Paris’te Haute Couture ruhunu sembolize etmeyi amaçlamıştır. Bu binada binden fazla kreasyonla Dior stilinin özü sunulmaktadır.
Dior tabii ki sadece moda dünyasına getirdiği şaşırtıcı efsane çizgilerle değil ayrıca modaya devrimci yaklaşımıyla da moda tasarımına damgasını vurmuştur.
Dior’u ilk fark eden ünlü Amerikan dergisi Harper’s Bazaar’ın genel yayın yönetmeni Carmel Snow olmuştur. New Look (Yeni Görünüm) terimi de Carmel Snow tarafından uydurulmuştur. Bu dergi aracılığı ile dünya, rüyalara adanmış bu krallığı keşfetmeye başlamış oldu. Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan kadınlığın baştan çıkarma gücünün farkına varan Dior kadın tavrını yeniden inşa ederek somutlaştırmıştır.
Biraz da Christian Dior’un yaşamına bakalım isterseniz.
Dior 1905 de Normandiya’da doğmuş ve 1957 de İtalyada ölmüştür..
Ailesi gübre üretimi yapan sanayici, oldukça varlıklı bir aileydi Christian mimar olmayı hayal ediyordu. Ancak abisinin iyi olması mümkün olmayan bir hastalığa yakalanmasının ardından annesinin kederden ölmesi ve ardından da babasının iflas etmesi tüm hesapları alt üst etti. Babasının verdiği sermaye ile açtığı Paristeki sanat galerisini kapatmak zorunda kaldı. Oysa bu sanat galerisinde , Picasso, Braque, Matisse, Max Jacob, Jean Cocteau ve Salvador Dali’nin eserlerini sergilemişti.
İlk başta Le Figaro dergisine şapka modelleri çizmeye başladı. Ardından Paris’in moda evlerine eskizler çizerek geçimini sağladı. II.ci dünya savaşına katıldı. Fransa’nın Güneyinde meyve yetiştirdi. Savaş bitmeden Paris’e geri döndü. Lucien Lelong ve Pierre Balmain ile çalıştı. Savaş sırasında Nazi subaylarının ve Fransız işbirlikçilerinin hanımlarını giydirdi. Savaş bitince Fransa’nın en önemli tüccar ve sanayicilerinden biri olan tekstilci Marcel Boussac’ın 60 milyon frank yatırım desteğiyle kendi moda evini kurdu.
Biraz da Dior sanatından bahsetmeye çalışayım. İlk koleksiyonunu 1947’de sunan Dior bu kreasyonlarına Korolla yani taç yaprakları adını vermiştir. Dior’un tasarımları II. Dünya Savaşı modası olan kapalı ve erkeksi tasarımların aksine çok daha cinsel istek uyandırıcı dizaynlardı. Şekiller ve siluetler tasarımında ustalaştı. “Ben çiçek kadını tasarladım.” demiştir. Kreasyonları daha çok sıkı dokunmuş pamuklu bezlerden yapılan sert, büstiyer şeklindeki korseler; kalça vatkaları, ince belli korseler ve jüponlardan oluşmaktaydı. Bu giysiler, belden aşağı genişleyerek inen modelleri sayesinde giyen kişinin çok daha kıvrımlı hatlara sahip gözükmesini sağlıyordu. Etek ucu boyu baldırlara ve bileklere kadar inerek hoşa giden bir görünüm veriyordu. Birden vücuda oturan siluet, yüksek göğüs, dar omuzlar ve uzatılmış etekler sokaklarda görülmeye başlandı.
. Ayrıca bir dizi parfüm piyasaya sürdü: İlk parfümünü, kardeşi Catherine Dior’a saygı olarak Miss Dior olarak adlandırıldı.
Kariyerinin başlarında, Christian Dior tasarımları bacaklarını örttüğü için kadınlardan tepki aldı. Çünkü o dönemde bu boy ve ölçüler, kumaş yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkmış ve alışılmış değerlere uyuşmuyordu. Paris’teki bir moda defilesi sırasında Dior‘un tasarladığı bu kıyafetler, aşırı kumaş sarf edildiği gerekçesi ile tepkiyle karşılandı. “Yeni Görünüm” kadın modasında devrim niteliğinde bir çığır açtı ve II. Dünya Savaşı sonrasında Paris’i yeniden modanın merkezi yaptı.
İtalya’da geçirdiği bir tatil sırasında kalp krizi nedeniyle ölmüştür. Ölümüyle ilgili çeşitli rivayetler gerçek hikayeden yola çıkılarak başlığıyla bir filme senaryo olabilir. , hayatının son yıllarını Cezayirli şarkıcı Jacques Benita ile paylaştı.
Bu yazımızda Dior’un yeni açılan Müzesinden, yaşamından sanatından ve sanat ve Moda tasarımı ilişkisinden bahsetmeye çalıştık.
Sonuç olarak insanların fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları ile belirlenen giyinme, modacı ve sanatçıların işbirliği ile oluşturulan giysilerin örtünme ve korunma ihtiyacının dışına çıkmasıyla sanat niteliği kazandığını söyleyebiliriz.