Yıldızların Altında
Yıldızların Altında: Miho Kajioka ve Paul Cupido’nun Şiirsel Buluşması
Miho Kajioka ve Paul Cupido’nun eserleri, ışığın ve gölgelerin ardında saklı büyük bir ruhsallığını yansıtıyor. Bu ikiliyi tesadüfen arkadaşım Selçuk’un bir gönderisi vasıtasıyla öğrendim. Sağolsun, Bir şey öğrenmeden geçen her gün kayıp sayılmalı*. Biri Japonya’nın Okayama kentinden çıkıp fotoğraf sanatında zarafetiyle tanınarak 2019 Nadar Ödülü’nü kazanmış bir isim. Diğeri, Hollanda’nın pastoral coğrafyasından gelen ve Zen felsefesinden ilham alarak hayali hikayeler dokuyan bir sanatçı. İkisi bir araya geliyor, şiirsel bir dille dokunmuş, benzersiz bir sergide yaklaşık yüz eserle izleyiciyi büyülüyor. Sergi Polka Galeri’de 18 Ocak 2025 e kadar devam edecek. Polka Galeri, Jeu de Paume MEP (Maison europeenne de la Photographie), Le Bal, HCB Vakfı Henri Cartier Bresson vakfı fotoğraf galerileri gibi Parisin en önemli fotoğraf galerileri arasında ayrıca yıllardır muhteşem bir fotoğraf dergisi çıkartır.
Bu sergi, yalnızca iki farklı sanatçının eserlerini yan yana getirmekle kalmıyor; aynı zamanda onların ortak duyarlılıklarıyla örülen bir diyalog alanı yaratıyor. Miho Kajioka, Japonca’da “yıldızlı gece” anlamına gelen hoshizukiyo kelimesini merkeze alarak serginin temellerini inşa etmiş. Ona göre bu kelime, yıldızlı gecenin olmazsa olmaz bir unsuru olan Ay’ı da içinde taşıyor: zuki. Kajioka’nın sözleriyle, hoshizukiyo, “Van Gogh’un aynı isimli tablosundaki gibi bir geceyi değil, Ay’ın ve yıldızların insanın ruhunda uyandırdığı derin yolculuğu” ifade ediyor. Bu sergi, işte bu yolculuğun sonucu ortaya çıkan bir sergi.
Miho Kajioka’nın eserlerinde, Japonya’nın köklü kültüründen gelen bir geleneksel form olan tanzaku dikkat çekiyor. XIV. yüzyıldan beri kullanılan, dikey kağıt şeritleri üzerine inşa edilmiş bu baskılar, yalnızca görsel estetiğiyle değil, aynı zamanda Japon yıldız festivali Tanabata’yı hatırlatan ritüel bir anlamla da yüklü. Tanzaku, dilekleri yıldızlara taşıyan bir araç; Miho’nun anlatısında ise, insanın içsel evreninden uzaya uzanan bir yolculuğun metaforu.
Paul Cupido’nun çalışmalarıysa, Ay’ın insan ruhundaki yerini daha farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Miyakojima Adası’nın karanlık gecelerinde geçen bir hikaye üzerinden, Ay’ın ışığını “sessizlik, boşluk ve karanlığın ortasında bir yaşam çizgisi” olarak betimliyor. Cupido’nun Zen felsefesinden esinlenen eserlerinde, Batı dünyasında genellikle olumsuz algılanan Mu kavramı öne çıkıyor. Ona göre Mu, boşluğun yaratıcılığı doğurduğu bir alan; sadelik ve arınma, yani bir nevi yeni olasılıklara açılan bir kapı. Ay, bu serüvende insanın evrendeki yerini hem küçülten hem de büyüten bir rehber.
Bu sergi, iki sanatçının ortak noktalarından biri olan Ay üzerinden yükseliyor. Ay, hem Kajioka’nın hem de Cupido’nun dünyasında yalnızca bir gökyüzü nesnesi değil; aynı zamanda bir metafor, bir köprü, bir rehber. İnsan ruhunu küçülterek kendi içine döndüren, ama aynı anda onu yıldızlara ve evrenin sınırsız büyüklüğüne bağlayan bir ışık kaynağı.
Miho Kajioka ve Paul Cupido’nun narin Japon kağıtlarına işlenmiş eserleri, yıldızlarla parıldayan bir gecede iki farklı bakışı bir araya getiriyor. Bu sergi, gökyüzünün altındaki insanın hikayesini anlatıyor: Yalnızlık, umut, yaratıcılık ve evrensel bağlantılar. Yıldızlı geceler temasında buluşan bu iki sanatçı, izleyiciyi yalnızca eserlerini görmeye değil, ruhlarının derinliklerinde bir yolculuğa davet ediyor.
12, rue Saint-Gilles
75003 Paris, France