Mislav Tichy’nin kardeşine rastladık…. Gerard Petrus Fieret..
Mislav Tichy’nin kardeşine rastladık…. Gerard Petrus Fieret..
Çek fotoğrafçı Tichy’nin kardeşi Hollanda da bulundu. Ama 2 yıl önce hakkın rahmetine kavuştuğu için La Haye Fotoğraf müzesinde 2 Ekim 2010- 9 Ocak 2011 arasında açık tutulan bir sergisinde ona rastladık.
Marjinal fotoğrafçı Mislav Tichy’nin New York’taki sergisini büyük bir şaşkınlıkla izledikten sonra fotopyamaga bir yazı hazırlamıştım. Tichy yarı kaçık, yarı dahi, röntgenci, bu şahsına münhasır bu özel fotoğrafçı tamamen tesadüf eseri fotoğraf dünyasına hiç kendi haberi olmadan, belki de isteği bile olmadan arkadaşı komşusu psikiatr tarafından düşmüş, düşürülmüş ve bu dünyadaki, fotoğraf düyasındaki hak ettiğ yeri bulmuştur. Sanat ve fotoğraf kitapları yayınevi Tachen’in en son kitabı A dan Z ye fotoğrafçılar kitabında Tichy’ye yer vermiş. Hayatı boyunca keyfi için fotoğraf çekmiş bu fotoğrafçı sanıyorum bir kez bile dünyanın en önemli fotoğrafçılarıyla birlikte yan yan gelip anılmayı rüyasında bile görmemiştir.
Bu arada kitabın Tichy’ye yer verip bizim çok önem verdiğimiz Ara Güler, Ahmet Ertuğ, Lütfi Özkök gibi uluslararası tanınırlıktaki fotoğrafçılarımıza yer vermemesi bizi şaşırttı ve üzdü. Neden yer vermemişler? Bilemedim! Editörüne bir sormalı…
La Haye müzesinde Gerard Petrus Fieret’in Heyboer’le ortak sergisi çok dikkatimi çekti. Bu Tichy ayarı iki Hollandalı marjinal fotoğrafçının ikisini de sizlere tanıtmak istedim. Ama önce Fieret çünkü 4 eşi ile komün hayatı yaşayan Anton Heyboer’in illüstratör yönü fotoğrafçılığının önüne geçtiği için onu daha sonraya bırakmaya karar verdim. Önce Fieret çünkü bu fotoğrafçı sanki Tichy’nin ruh kardeşi. Aralarında küçük farklar var. Tichy daha röntgenci, Fieret daha paranoyak. Ama ikisi de kaymış durumda.
Nereye mi kaymışlar? Tabii ki fotoğrafa, yaratıcılığa ve sanata.
Fieret’in 2 yaşındayken babası ölür, annesi hasta olur ve çocukluğu yetimler yurdunda geçer. 14 yaşında güzel sanatlar akademisine girer. 1954 te şiirlerini yayınlar. 60 yıllarda fotoğrafçı kimliği ön plana çıkar bu yıllarda fotoğrafları Hollandada çeşitli müzelerde sergilenir. 80 yıllardan itibaren baskılarını imzalamaya ve kaşe basmaya başlar. 90 lı yıllardan itibaren tek tutkusu şehirdeki güvercinleri beslemek olmuştur. Son yıllarını bir serseri gibi dostlarının verdiği küçük bir evde güvercinleriyle geçirir. Hergün La haye şehrinin 30 noktasını dolaşarak oralardaki güvercinleri besler. 1992 yılında görsel sanatlar alında verilen önemli bir ödülü alır. Ourburg ödülü…
60 la 80 arasında binlerce fotoğraf çeker, kullandığı makineler diğer meslektaşlarının ki gibi değerli makineler olmamaıştır. Bir Praktiflex ve bir Zenith E ile idare eder. Evi Tichy’ninki gibi darmadağınıktır. Etrafında olup biten ne varsa, arkadaşlarını, gelip geçenleri, çocukları daha çok da kadınları çeker aynı Tichy gibi. Kendi portesini çekmeye çok meraklıdır. Bu sıradışı herheangi bir sınıfa sokulamayacak fotoğrafçı otoportrelerinde kendini gözler, inceler. Çektiği fotoğraflarda arka plan önemsizdir. Bu yüzden dağınık odasına girip de soyunan kadınları aynen oldukları mekanda hiçbir düzenleme yapmadan çeker. Studioya girmez, onu ilgilendiren daha çok nüdür.
Fieret’nin bize dokunan ona ısınmamızı sağlayan yönüde belkide budur. Tekniğe kurallara önem vermeyen hatta umurunda bile olmaya şairane yönü…
Fieret yaşamı boyunca çektiği fotoğrafların çalınacağı korkusuyla yaşamış. Baskılarının üzerine hem de en görülen yerine isim ve adresini içeren kaşesini basmış. Ama çektiği kadın fotoğraflarını Tichy gibi sağdan soldan gizlice çalmamış, 10-12 tane çok yakını veya daha az tanıdığı modellerinin rızasıyla çekmiş .
Fieret’in fotoğrafları 1960 ve 1970 li yılların gündelik hayatından kesitler sunuyor. Bu foyoğraflar, nü, nostalji, portre fotoğraflarında özgür ve sanatsal bir yaklaşımla bize o unutulmaz yılların ruhunu çarpıcı bir biçimde taşıyor. Bunu anlamak için yazıya eşlik eden fotğraflara bir göz atmanız yeter. Her fotoğraf yüksek enerji taşıyor. Fieret’in baskıları gerek fotoğraf makinesinin arkasındaki gerekse karanlık odadaki yakaladığı heyecanı yansıtıyor. Her adımda içgüdüsel bir yaklaşım olduğuna ben kesin olarak inanıyorum. Fotoğraf sanatında da böyle bir hayvani taraf yok mu sizce? Makinenizi kapıp zaman zaman sağa sola bilinçsizce ama içgüdüsel olarak saldırdığınız. Ve çektiğiniz bilmem kaç kareden birinde sizin olan ve sizi yansıtan hatta bir tek sizi yansıtan bir kare bulduğunuz??
Fieret’de Tichy gibi sanatsal eğitim almış, grafik tasarım eğitiminden sonra yaratıcılık ve eksperimental fotoğrafçılık adına mükemmelliyetçiliği bir kenara bırakmış, solarizasyon, negatifleri sandviçleme, fotoğraflerını başka koşullarda tekrar çekmek, değişik kadrajlar, kağıtları buruşturma gibi çeşitli teknikler uygulamış. Hatta karanlık odada başına gelen her türlü kazayı fotoğraflarına sanatsal güzellik olarak aktarmayı başarmış. Yolunu bugün artık tamemen unutmaya yüz tuttuğumuz karanlık odanın otoyolundan saatte 200 km hızla geçirmiş. Kısaca sanat için sanat yapmış.
Fotoğrafları 2004 de Eyemazing adlı dergi kendisiyle ilgili bir makale yayınladıktan sonra 5 yıldır Amesterdam ve New York da müzayedelerde alıcı bulmaktadır.
Tüm bu özellikleri Fieret’i de Tichy gibi dikkat çeken tek ve özel bir fotoğrafçı, sanatçı, fotoğraf sanatcısı yapıyor. Kaza ile eser arasındaki gizemli dengeyi gerek kompozisyonlarında gerekse ışık tonları ve baskılarında yakalayan 2 yıl önce kaybettiğimiz Hollandalı fotoğrafçı Fieret’in önünde fotoğrafçı saygısıyla eğiliyoruz.